21 Eylül 2011

İktidarın kopyacıları


3 Temmuz'da başlatılan 'şike operasyonu' sonrası Türkiye'de Fenerbahçeliler ayağa kalktı. Gösteriler düzenlendi, sokaklarda yüründü, statlarda basın emekçilerine saldırıldı, gazete köşelerinde önce "Biz yapmayız" dendi, sonra "Ama herkes yaptı" noktasına kadar gelindi. Bloglarda, tarihsel süreçler, ancak bir gerizekâlının kafasından çıkabilecek tarihsel örneklendirmeler, 'Cumhuriyeti biz kurduk' söylemleri hepsi ama hepsi son buldu.

Ne zaman son buldu? Futbol Federasyonu'ndan yapılan "Bu sene kimse küme düşmeyecek" açıklamasıyla beraber. Zaten bütün bu hengame, göt yırtma seanslarının derdi buydu; ligde kalabilmek.

Neden kimse, Şampiyonlar Ligi'ne gidilmediği için şu an sokaklarda değil, eylem yapmıyor diye insan düşünüyor. Çünkü, bu gereksiz eylem ve söylemlerin çapının Edirne'yi aşmayacağını herkes gayet iyi biliyor. Burada öttürülen borunun sesi, bırak İsviçre'yi, Bulgaristan sınırına bile gitmez.

Dün Fenerbahçe ve Manisaspor arasındaki karşılaşma, dün akşamdan beri medyanın sayfalarını kaplıyor, ekranlarından düşmüyor. Peki Fenerbahçe'ye verilen 2 maçlık seyircisiz ceza neden verilmişti? Shakhtar Donetsk'le yapılan hazırlık maçında, basın emekçilerine yağdırılan maddeler yüzünden.

Şimdi aynı basın yapılanları unuttu ve bu cezanın ne kadar da muhteşem bir şey olduğunu anlatmaya başladı. Her ne kadar, seyircisiz maç cezasına karşı çıksam da, verilmiş cezanın çekilmeden, böyle evrilmesi ve bunun üstünden destanlar yazılmasını da mantıksız buluyorum. Üstelik bir güruh yapılanları unutmuş halde "İşte kadınlarımız" diye, herkese locadan bakmaya devam ediyor.

Cezasahası'nda Soner süreci ve yaşananları 'Şikeci olmak varmış!' başlığıyla şahane tespit etmiş. Üstüne ne bir eksik ne bir fazla ekleme gereği yok diye düşünürken, Semih'in attığı golün sayılmamasının ardından Fenerbahçe'nin kalesinde bulunan tanımsız cismin yaptığı açıklama geldi.

Ne diyor bu cisim; "Her gün uğraştıklarımız, her gün birilerine cevap vermelerimiz yetmiyormuş gibi, bir de bazı görünmeyen hareketlere maruz kalıyoruz. Haykırışım verilmeyen gole. Semih, pozisyonda görünmüyor bile. Verilmeyen bir golümüz var. Hakemler o dakikaya kadar mükemmel maç yönetti. Son dakika verilmeyen gol var. Her gün anamız ağlıyor bazı şeylerle uğraşmaktan. Hiç olmazsa bizim hakkımızı yemeyin. Sadece bunu istiyorum."

O dakikaya kadar mükemmel maç yönetmiş hakem. Tabii Bekir'in, Kahe'yi indirmesine verilmeyen penaltı da bu mükemmeliyetin bir örneği, bu tipe göre.

Türkiye mazlumu seviyor. Sürekli ağlayan, sızlayanlara sempati ile bakıyor. Ligin daha üçüncü haftasına girilmişken, önce Aykut Kocaman ekranlarda arz-ı endam etmeye başladı içinde gözaşı barındıran, ağlak cümlelerle, sonra daha ilk hakem hatasında bu tip ağlamaya başladı.

Süreci her yönüyle kendi lehine çeviren, 2010-2011 sezonuun ikinci devresinin yarısından fazla maçı bağlayıp yüzsüz yüzsüz ortalarda gezinenler, üstüne bir de hak-hukuk edebiyatı yapıyor. Üstelik daha ilk hatada ve üçüncü maçlar oynanırken.

Türkiye'de Akp iktidarı 9 yıldır bu mazlum edebiyatı ile iktidarda bulunuyor. Yapılan her işte iktidar, yapılamayanlarda ise muhalefet gibi davranan Akp, spor kulüplerimize de iyi bir örnek oluşturmuş. Fenerbahçe de, bunun başını çekmiş vaziyette. Bu mazlumluk, seneler boyu sürecektir, hatta zaman zaman daha yükses sesle dile getirilecektir, cam simidi olarak.

Evet dün Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda tarihi bir akşam yaşandı. 'Krizi fırsata çeviren' Akp hükümeti gibi Fenerbahçe Spor Kulübü de. Bank Asya yollarına düşmeleri gerekirken, her yönden kârlı çıktıkları bir sene oldu.

Unutmadan, bu cemaat işi ne oldu? Cemaat deniyordu, herkesin ağzında bu vardı. Salon yapılıyor değil mi? Üstüne reklam anlaşmaları da devam ediyor.

O değil de, bugüne dek, statlara kadınlar giremiyor muydu? Ceza ojbesi olmayı kabullenen herkese tebrikler (!)

Hiç yorum yok: