9 Kasım 2011

Galatasaray devrimdir


Ortaokula gidiyordum, İngilizce sınavı var ertesi günü. Bütün gece "Ulan maça gitsem mi gitmesem mi?" diye düşündüm. İngilizcem çok iyiydi, Asuman Hanım'ın da en sevdiği öğrencisiydim. Ne yapar eder, benim için ayrı sınav ayarlatırım diyerek, son kararımı verdim.

Ertesi sabah, okulun yanındaki parka damladım, belki benimle maça birileri gelmek ister diye. Kime sorsam "Oğlum İngilizce sınavı var, ben gelmem" yanıtı verdi. Tek başıma gitmeyi de hiç mi hiç istemiyorum. Velakin, benimle maça gelecek kimse çıkmadı.

Ataköy'den, Bakırköy'e doğru yürümeye başladım, maça gitmek için. O dönemler, şimdiki Bakırköy Emniyet Müdürlü'nün köşesinden "Maça, maça" diye bağıran minübüsler kalkardı. Cebimde maç param var. Dolmuşa binsem, simit bile alacak param kalmıyor. "Siktir et lan! Dayan maç bitene kadar" dedim ve dolmuşa atladım. İki-üç kişilik yer var. Onlar gelsin ki, kalkalım diye bekliyoruz.

Yaşlı bir amcanın yanına oturdum. "Okulu mu astın?" diye sordu. Mahçup, utangaç bir ifadeyle "Astık be amca" dedim. "Olur öyle talebelikte" diye kafamı okşadı, gülümsedi. Mecidiyeköy'e gidene kadar, Asım Amca'yla muhabbet ettik.

Emekliymiş, "Galatasaray maçlarını kaçırmam, deplasmanlar dışında" demişti. Ben de, cebimde ne zaman para olsa maçlara gidiyorum diye durumu anlattım.

Garip bir ruh hali vardı, gayet iyi anımsıyorum. Dolmuştaki herkeste o ruh hali vardı. Sanki ilk maç 3-0 yenilmemiş de, 1-1 berabere kalmışız ya da en kötü 2-1 yenilmişiz gibiydi. Herkes, "Turu atlarız" diyordu. Ne yalan söyleyeyim, onlar kadar inanmıyordum, turu atlayacağımıza.

Asım Amca, "Bilet kuyruğuna birlikte girelim" dedi. Elindeki çantasından, poşete sarılı bir sandviç çıkarttı, uzattı. Huyum değildir, insanlardan bir şeyler kabul etmek. "Yok amca sağol" dedim.

"Al ulan keraneci, cebinde paran yoktur senin" dedi. Lan amına koyayım, ruhani bir olayla karşılaşmış gibi irkildim. "Herif nereden biliyor acaba?" diye içimden geçirdim.

Sokaklarda oynayarak büyüdüm ama annemden ötürü steril bir çocukluk yaşadım. Öyle insanlardan bir şey kabul etmek, onlarla çarçabuk muhabbet etmek filan bana göre olaylar değildi.

"Amca aç değilim" diye yalan söyledim. Halbuki, sabahın köründe, kahvaltı bile yapmadan evden çıkmışım. "Bu senin hakkın, acıktığında söyle" dedi.

Bilet kuyruğunun sonuna kadar gelmiştik. Ben Asım Amca'dan iyiden iyice huylanmaya başladım, kaçamıyorum da. Arada "Arkadaşlar gelecek, onlarla buluşacağız" dediysem de, "Birlikte izleyeceğiz, uğur getirecek" diyor. O zamanlar totem diye bir hadise yok tabii.

Neyse yeni açığa girdik, üst tarafa, oturduk maçı bekliyoruz. Asım Amca'ya "Senin hiç çocuğun yok mu?" diye sordum. Adam öylece bana baktı, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.

"Yaşasa senin yaşında bir kızım, bir de senden büyük bir oğlum olurdu" dedi. Ortaokula gidiyorsun, malın önde gidenisin, hadiseyi kafanda çözümleyebilecek beyin de yok. Sadece kötü bir şey olduğunu anladım, o kadar.

"Kızımı doğumda kaybettim, teyzen de az kalsın ölüyordu. Oğlumu da, 5 yaşında araba ezdi" diye anlatmaya başladı. Beyinsizim filan ama hissiz bir yavşak değilim. Birlikte ağladık tribünde. Hiç unutmuyorum, kızına 'Neslihan' ismi koyacaklarmış.

Maçın başlamasına az bir süre kala, Asım Amca "Aç karna bağırılmaz, tut şu sandviçi" dedi. Ulan yalanım yok, bir saat o cümleyi kurmasını bekledim.

Bak şimdi, bunu söyledim diye, "Göt herif, adamcağız çocuklarının ölümünü anlatıyor, senin aklından bunlar mı geçti?" demesin. İtiraf ediyorum, geçti amına koyayım. Açım işte anlayın durumu.

Stat nasıl kalabalık anlatamam. Bir kişinin durabileceği yerde, iki hatta üç kişiyiz. Asım Amca beni önüne aldı, "Oğlum ben seni tutarım, gol olursa millet çuvallanıverir, yanımdan gidersin" diye.

Maç başladı, lan nasıl basıyoruz anlatamam. Maçı izleyenler gayet iyi bilir. Özellikle sol kanattan Metin ve Prekazi yardırıyor hiç durmadan. İlk gol devrenin ortalarına doğru geldi. Uğur aradan sıyrıldı, koydu. Hayvan gibi bağırdım "Goooooool" diye. Asım Amca'yla sarıldık birbirimize. "Dur, dur daha 3 tane atmamız lazım, çok heyecanlanma ama bak görürsün atacağız" dedi.

İkinci yarı, önümüzde oynanacak. Hâlâ ne zaman maça gitsem, "Şu goller benim önümde atılsa" derim. Asım Amca, "Bak şanslıyız, golleri yakınımızda atacaklar" dedi, öyle baktım güldüm, çünkü o anda benim de içimden aynı şey geçmişti.

İkinci yarı başladı, Cevad o muz ortalardan yaptıkça yapıyor. O kanadı Semih, Metin, Cevad bildiğin TEM'e çevirmişti. Gelen ortalıyor, giden ortalıyor. Önce Tanju, ardından Uğur iki tane daha koydular, 3-0'ı yakaladık. Ama daha maçın bitmesine 15 dakika var. Uğur'un golden sonra benim ses tamamen yok oldu. Bildiğin hiç çıkmıyor. Bir taraftan "Anneme ne diyeceğim?" diye düşünüyorum. Maça gittiğimi bilse, ağzımın ortasına sıçar çünkü. Ama insan bir noktadan sonra "Ucunda ölüm olsa giderim" diye düşünüyor.

Asım Amca ile sarıldık birbirimize, 3-0'dan sonra, "Bak demedim mi sana bu turu atlarız" diye bağırıyor. Gollerde, Asım Amca ile sarılıyorum, sonra vatan toprağına ayak basan, gurbetçi genç misali, yanımdaki elemana sarılıyorum. Her golde, kimi bulsak sarılıyoruz. Sanki gol daha bir anlamlı geliyor.

Sonra çok geçmedi, 4-5 dakika sonra, hayatımda izlediğim tartışmasız en iyi gollerden birini izledim. Kim hatırlamıyorum, şişirdik topu defanstan, Tanju topla buluştu, rakibi karşısına aldı, o sağ ayak içi, uzak direğe giden gol geldi.

Diyorum, sesim hiç yok ama bağırıyorum hayvan gibi. Dünya benim oldu o an, öyle böyle bir his değil. Sonra 5. gol geldi. Kendimi yarı kaybetmiş halden, kafa bir milyon noktaya geldim. Asım Amca'ya döndüm "Attık, attık" diyorum, adamcağız "Sesin çıkmıyor evladım" diye gülümsüyor.

Maç bitti, Asım Amca'yla birlikte dönüş yoluna koyulduk. Konuşamıyorum lan, hakikaten. Hayatımda hiç olmayan bir şey başıma geldi. Artık ne kadar bağırdıysam, sesim çıkmıyor. Asım Amca'ya bir şeyler anlatmaya çalışıyorum, adam kahkahalarla gülüyor. Bakırköy'de indik dolmuştan. Bir kâğıda, telefon numarasını yazdı, "Maça gideceğin zaman, ara birlikte gidelim" dedi. Sarıldık, ayrıldık.

Atladım okula gidiyorum, son derse yetişeceğim diye. Okul kapısından içeri girdim, boynumda bayrak, millet tezahüratlar yapıyor. Herkes soruyor "Maç nasıldı?" diye. İbo vardı, "Oğlum ne şanslısın, Asuman Hanım'ın kızkardeşi ölmüş, sınav iptal edildi" dedi. Aldı mı beni bir sevinç. İnsanlıktan çıktığım anlardan biri haliyle. Kadının kızkardeşi ölmüş, ben bir yandan 5-0'ın sevincindeyim, diğer taraftan yazılıyı kaçırmadığımın.

Millete maçı anlatmaya çalıştım ama olmadı. Çünkü sesim tamamen yok olmuştu. Eve doğru yol aldım, ilk gördüğüm bakkaldan içeri daldım. Maç biletini Asım Amca almıştı, o yüzden cebimde para da var. 4 tane yumurta içtim, ses hafif kendini belli etti ama annemin çakmamasına imkân yoktu.

"Koyver lan" dedim, dayaksa da yerim a.k. 5-0 kazanmışız, turu atlamışız, isterlerse işkenceden geçirsinler umrumda bile değildi.

Ezik, sinik, kendine güveni olmayan ülke futbolunun kaderini değiştirmesi açısından, Xamax maçı Türk futbol tarihinin dönüm noktalarından biridir. Üstüne gelişen olayları herkes az-çok biliyordur.

Bugün iş öyle bir noktaya geldi ki, Ali Şen olmasa, Galatasaray o turu atlayamaz noktasına getirildi. Yani bir Fenerbahçeli, turu kurtardı.

3-0'dan 5-0 maç koymuşuz, buna da sahip çıkılıyor ya, 'pes' diyorum. Sahada rakibin ağzına sıçmışsın, kalende doğru düzgün atak yaşamamışsın, tribünde 50 bin kişi, sahadaki 11 kişiye eklenmiş, rakibin ağzına sıçıyor, "Ali Şen olmasa yeeehh" diye bu başarıya da ortak olunmaya çalışılıyor.

Bu kulübün geldiği çevreyi, çıktığı yeri dışında tutarak söylüyorum; Galatasaray bu ülkenin devrimcisidir. 1988'de de yaptık bunu, 2000'de de. Bu öyle, "Aradan 11 yıl geçti hâlâ UEFA Kupası" diyorsunuz embesilliğiyle karşı durulabilecek bir durum değil. Lan bu ülkede; Preveze'yle, Sırpsındığı'yla, Çaldıran'la övünülür ama Avrupa'da kazandığın kupayla övündüğün zaman seni neredeyse utanılacak noktaya getirmeye çalışırlar.

Lan UEFA Kupası'nı aldık, sik kafalılar "Fuar Şehirleri Kupası" diye dalga geçmeye çalıştı. Amın oğlu, istersen ismine "Yarrak Kupası" de, ne fark edecek.

Bir siktirin gidin gençler.

Hayalleri gerçeğe dönüştüren tek takım Galatasaray'dır. O yüzden, Galatasaray devrimdir, devrimcidir. -Lafın götünü kaşımayın, ne demek istediğim açıktır.-

Neuchâtel Xamax yıldönümü kutlu olsun. Asım Amca da, umarım yaşıyordur ve Galatasaray'la gülümsemeye devam ediyordur...

16 yorum:

hlmzcn dedi ki...

twitter hesabını kapattın bizi üzdün :( geri dönmeyen fenerli olsun!

bu arada yazıyı 2 defa okudum. leziz olmuş abi

Hilmi...

M.Cagdas dedi ki...

valla tuylerim diken diken oldu. ben ilkokuldaydim izleyememistim, sonra hatirlarim arkadasin babasi VHS kasede cekmisti ordan izleyip durmustuk.

Adsız dedi ki...

Muhittinden misin, yoksa ataköy lisesinin Ortaokulu oldu zamanlardan mı? İkisindede Asuman Hanım vard İngilizceci.

koala dedi ki...

@ Adsız; Ataköy Lisesi :)

@ hlmzcn, M.Cagdas; teşekkür ederim

hakkus1422 dedi ki...

abi yazılarını ne zamandır takip ediyorum bu sefer naz yapmadan yazıyorum..
o günlerde daha dünyada olmamama rağmen 4 nisan 1989'daki monaco maçında attığı gol yüzünden az kalsın adı tanju olacak bir çocuk olarak yazıyorum..
yaşattın be abi o anı bildiğin sami yen'deydim hele daha dün o boş alanı görüp duygulanmışken asım amcanın seni önüne aldığı paragraftan sesinin çıkmamasına rağmen attık attık dediğin paragrafa kadar kahkaha atarak hıçkırarak ağladım..
teşekkür ederim..

GSlazo dedi ki...

Eline sağlık abi.. O zamana yetişememiş biri olarak zevkle okudum. -GSlazo-

koala dedi ki...

@ GSlazo; lorik başgan; vakit ayırıp okuduğunuz için ben teşekkür ederim

Sarı-Kırmızı dedi ki...

çok iyi ve içten bir yazı. bizi o ana götürdü. Sabah maçı youtube'dan bir kez daha izledim. yalnız şunu merak ediyorum sevgili ozan annen o gün eve gittiğinde sana ne dedi :), bunu belirtmemişsinde

Tanita Tikaram dedi ki...

Ben de o gunu yasamis kadar oldum yaziyi okuyunca.
O zamanlar anadolu lisesi sinavlari oldugu icin dersaneye gidiyorum, ilkokul 5. siniftaydim. Ilk 3-0'lik maci Mersin'de dedemin evinde izleyip yedigimiz 3. gol'den sonra salterlerim kisa devre yapmisti. O hirsla "Sayin Ali Tanriyar" diye baslayip, senin agzina sicarim" diye bitirdigim bir mektup yazmistim. Dedem rahmetli olana kadar her ortamda bunu gulerek anlatirdi. Velhasil 5-0'lik mac gunu okul bitti dersaneye dogru okul servisinde gidiyoruz. Herkes biribirine soruyor mac ne oldu, ne bitti, kac kac vesaire. Azi disleri yandan fiskiran bir abi vardi, ismini hatirlamiyorum. Kulaginda radyo ve kulaklikla transa gecmis sekilde maci dinliyordu, biz de bon bon onun suratina bakip fikir yurutmeye calisiyorduk. Nitekim 3. golde "GOOOOOL" diye bagirdi, butun servis sevince boguldu, cok gecmeden 4. gol de gelince herkes kendini kaybetti. Servis soforu olur olmadik kornaya basmaya basladi, bizde camlardan bagirip cagiriyoruz, 5. golu hatirlamiyorum bile. Tek hatirladigim o zamanlar Gaziantep'te gece arabayla tura ciktigimiz ve tur esnasinda balkonda dansoz oynatip gobek atan Baki amca.

FIRAT dedi ki...

Koala şu an TRT de maçın tekrarı var...Hem yazını okuyor hem maçı izliyorum.2-0 iken kalan süreyi düşünüp insan hala 2011 de tedirgin olur mu.Hastayız galiba biz...Aynı keyfi 2000 yılındaki Arsenal finali izlerken de alırım hep.Eline sağlık harika yazı olmuş.

Gorki dedi ki...

Cimboma saygımız sonsuz ama tek devrimci takım cimbom değildir kanaatimce.. Anadolu devrimini gerçekleştiren Trabzonumuzu da unutmayalım lütfen.. Hoş Troçki'nin sürekli devrim teorisini gerçekleştiremedik ama olsun..:))

Berkant dedi ki...

Öyle büyük bir devrim ki bu maç , maçın ertesi gün yapılan kol gibi hükümet zamlarına davullarla zurnalarla tepki verilmiş :) . Endüstrileşen futbolda bulamadığımız tadlar bunlar. Ama başrolde hep aynı takımın ismi var..

AslanlıYol dedi ki...

O dönemi yaşayan herkesin keyifli bir hikayesi var, hem güldüm hem hüzünlendim, ellerine sağlık.
İlkokul beşinci sınıftaydım, öğleci olduğum için maçı tv'den seyredememiştim. Sürekli koşturan, top oynayan hareketli bi çocuktum ve yerlere düşmekten dizleri yırtılan pantolonlarım yüzümden annemden fırça yerdim o zamanlar :)Maç sonucunu öğrenince okulun koridorunda koşup koşup dizlerimin üzerinde kayınca önlüğümün altındaki gri pantolon perişan olmuştu. Anneme utanmadan sıkılmadan hatta göğsümü gere gere söylemiştim nasıl o hale geldiğini :)
O zamanlar okulun bahçesinde top oynamamıza izin vermeyen sert bir müdürümüz vardı. Ertesi gün tüm öğrenciler bahçeye toplanmış, bahçeye bakan öğretmenler odasına öğrencilerden biri girmiş, mikrofonu eline almış, karşılıklı tezahürat yaptırmıştı.
Velhasıl, anne, müdür, herkes ayrı bir toleranslıydı, zamlara göbek atan vatandaşlar gibi.
Daha komiği, çocuk aklımla Steau Bükreş rövanşını bunu tekrarlayacağımıza inanarak izlemiştim, hatta bir arkadaşımla altı tane atacağımıza iddiaya girmiştim :))

Adsız dedi ki...

Abi yazı nefis olmuş, twitter'a da dön lütfen, sensiz tadı kalmadı vallahi !

outlaw dedi ki...

vay be, demek o zaman ataköy lisesi'ndeydin, ben de muhittin'de ilkokuldaydım. al sana yaşamın içinden bir paralellik daha... :)

koala dedi ki...

@ outlaw; oha diyorum, vallaha mı? vay arkadaş hayat garip hakikaten