20 Aralık 2011

Poşet Hayati -1-


Selam, benim adım Hayati. Öyle evden eve takılırım. Bizim hayat kısa ama bu ahir ömrümde acayip şeyler gördüm. Onlardan birkaçını anlatacağım. Beğenir misiniz beğenmez misiniz bilmiyorum. Haaa, baştan uyarayım, ağzım acayip bozuktur. Sonra "Vay efendim çok küfür var", "İbne amma da küfür ediyor" demeyin, harbiden bozulurum.

Hayati kim önce onu anlatayım. Ben basit bir granül naylon torbayım. Ne kötü geliyor kulağa değil mi lan? Naylonum amına koyayım var mı ötesi. Millet birbiriyle taşak geçiyor 'naylon' diye ya da 'naylon faturacı' pezevenkler var, milleti dolandırıyor. Gerçi baştaki granül, fiyakalı bir hava verse de, yine de naylonum lan ötesi yok.

Sizin aranızda olduğu gibi bizim aramızda da sınıf farkı vardır. Kimi, kilitli torbadır, üstten şahane kilitleri vardır hava geçirmez. Kimisi takviyeli poşettir, o ibneler en itibarlı olanlarımızdandır. Alışveriş merkezlerinde filan yarrak gibi para verip aldığınız malları koyarsınız içine. Kimi yumuşak saplı poşettir, onlar da genelde hatunların elinde olur. Hatun deyince garip oldum lan. Kimisi baskılı poşettir, onlar en götveren olanlardandır. Şirketler filan kullanıyor.

Ben ola ola granül naylon torbayım. En sikindirik bakkallarda, pazarcılarda olanlardan. Ama biz halkın arasındayız, diğerleri gibi öyle şirketmiş, alışverişmiş bilmeyiz. Benim içime patates, soğan, cips koyuyorlar. Bak yarraklık yapma 'koyuyorlar' dedim diye güldüysen sikerim belanı.

Fabrikadan çıktık, attılar bir kamyonun içine. Tıklım tıkış gidiyoruz, iç içe. Zaten mevsim yaz, benim naylon bünyem hafiften gevşemeye başladı. İbnelerin ikisi arasına almış, tost durumundayım. Gerçi, ben de birine dayıyordum ama yavşak leş gibi kokuyordu. Kamyon durdu Yenibosna'da bir poşet dükkânının içine bırakıldık piç gibi.

Hava sıcak, cimri pezevenk klima da taktırmamış, bildiğin yanıyorum cayır cayır. Rafın birine salladılar beni. Şansa en üstteyim, hepsini altıma almışım. Lan nasıl keyfim yerine geldi anlatamam. Dakika bir, gol bir oldu. İğrenç bıyıklı bir tip, koltuğunun altına aldı, bir bakkala götürdü beni.

Çivi takmışlar duvara, zonk diye astılar beni. Lan oğlum, o bakkal nasıl peynir kokuyor anlatamam. Ağustos ayında 20 gün ayağını yıkamayan birini düşün, o koku nasılsa bakkal da öyle kokuyor. Düşün benim bile hayatımı sikip attı, o derece iğrenç. 4-5 gün herifin dükkanda kaldım. Geceleri kapı da kapanıyor, nasıl bir ortam olduğunu anla. Sanki bakkalda değiliz de, Ayvalık'ta boktan bir diskoda apaçilerle dolu bir ortamdayız. Bak, anlatınca bile o kokuyu aldım.

Bir kadın girdi içeriye, iki ekmek, yüz gram zeytin, yanlış hatırlamıyorsam iki de çikolata altı. Bıyığını siktiğimin pezevenginin yüzünü son görüşüm oldu. Kadına nasıl baktığını tarif edemem. O an sikine bir göz attım, şantiye çadırı kurmuş pezevenk.

Hacer Abla, taktı koluna, mis gibi temiz hava eşliğinde yürümeye başladık. Hayata yeniden döndüm dersem siz daha iyi anlarsınız. Ufacık bir evden içeri girdik, beni masanın üstüne bırakıp, içimdekileri çıkardı. Böyle anlatınca erotik geliyor da, Hacer Abla'yla beni o anlamda düşünenin zibilliyetini sikerim, sonra uyarmadı olmasın.

Evde iki küçük velet var, aldılar beni havaya havaya atıyorlar. Biri çekiştiriyor, koptum kopacağım. Müzik olsa koparız eyvallah da, radyoda türkü var nesine kopayım! Hacer Abla, çocuklara "Bırakın oynamayı, masaya geçin" diye bağırınca, koltuğun üstüne koyuverdiler beni. Atletli bir sığır, gözlerini ovuştura ovuştura geldi.

Farkındayım, daha şu ana kadar hiçbir erkek hakkında iyi konuşmuş değilim ama bundan sonrakiler de dahil olmak üzere, aralarında en göt lalesi olan da bu çıktı. İsmi Sabri'ymiş, Hacer Abla'nın kocası. Kocalığını sikeyim ben onun. Herif bütün gün evde oturuyor, sonra Hacer Abla'nın temizlikten kazandıklarını da elinden alıyor. 10 gün kadar bu evde kaldım, mutfakta bir köşede ama sesleri duyuyorum. Arada çocuklara vuruyor puşt. Kadının bütün gün temizlikten imanı gevremiş, bu pezevenk üstüne çıkıyor. "Ah uh" demesi 10 saniye ya sürüyor, ya sürmüyor iktidarsız pezevengin.

Vücuda gelsem yavşağın ağzını yüzünü dağıtacağım ama granül poşetim. Dikkat ettiysen sıfatsız da yazmam çok fazla. Granülüm oğlum akıllı olacaksın, öyle naylon, poşet diye aşağılamayacaksın.

Hacer Abla, bir sabah erken, içime bir şeyler sokuşturdu çıktık dışarı. Sabahın körü afyonum patlamamış, otobüse bindik. Lan, sonra 'taktı' diyorlar lakin sabah sabah o nasıl koku lan. Hiç mi yıkanmıyorsunuz siz insanlar, hiç mi rahatsız olmuyorsunuz?

Otobüsten indik, yürüyoruz. Buralar Hacer Abla'nın evinin olduğu yere hiç mi hiç benzemiyor. Evler iki katlı, üç katlı, alayı bahçeli. Neredeyse tüm evlerin kapısında "Dikkat köpek var!" diye tabela asılmış. Lan oğlum, trenden korksak, demire binmeyiz! Kimi korkutuyorsa yavşaklar. Sonra 'Neden köpekten korkuyoruz?' diye sorarsınız. Bahçede köpek var işte, mübarek taşağından alev çıkartan ejderha sanki. Korkmayın oğlum köpekten, korkmayın.

Hacer Abla bir evin dış kapısındaki zile bastı, "Kim o?" diye bir ses geldi. "Yarrağım benim" dedim ama duymadılar, sadece "Hacer" sesini duydular.

Girdik içeriye, bir bahçe ki, ne sen sor ne ben anlatayım. Bahçe değil Wembley Stadı gibi. Kocaman bir havuz var, alabildiğine çimen her taraf. Bir Hacer Abla'mın yıkık dökük evine bak, bir şunlara. Bu evin parasıyla, 100 tane Hacer Abla evi alınır. Yavşaklar içeride at koşturacak sanki, ne boka bu kadar büyük ev yapılıyor, anlamış değilim. Siz insan olarak çözün, ben granül poşetim, aklım ermez. Aklım ermez dediysem, haksızlık olduğunun da farkındayım. Benim beynimi, hafife alanın beynini sikerim.

Kapı açıldı, kocaman bir hol var. Nasıl bir ihtişam kelimelere dökmem mümkün değil. Tepede öküz kadar bir ışıklı zamazingo var. Şeytan diyor, kır at, kafalarında patlat, ışıklarını da götlerine sok ama yapamıyorum işte. Kırıta kırıta bir karı geldi, "Hacer sen mi geldin?" dedi. Ulan, kadını görüyorsun hâlâ ne tatava yapıyorsun. Sanki ilk kez görmüş gibi hikâyeden soruyor.

- Hacer önce yukarıdaki gömlekleri ütüle. Sonra toparlarsın ortalığı.
- Tamam hanımım.
- Bak geçen seferki gibi olmasın. Jilet gibi istiyorum.
- Ne hata ettim ki, geçende de güzelce ütüledim.
- Hacer, dilin de pabuç kadar. Sözümü ikiletme.
- Tamam hanımım.


Kan beynime sıçradı amına koyayım. Sözünü ikiletmeyecekmiş, sanki Allah kelamı. Böyle durumlara dayanamam. 'Jilet' ne lan ayrıca?

- Şu elindeki pis poşeti de banyoya koy, ortalarda dolaştırma.
- Yemek getirmiştim kendime, onlar var içinde.
- Eve poşet sokmuyoruz, sağlığa zararlı. Banyoya da koyma, karanlık odaya koy.
- Tamam hanımım.


Ohh anam oh. Orospu karı "Pis" dedi. Sağlığa da zararlıymışım. Üretmeyin lan, üretmeyin. Zorla ben üretiyorum kendimi. 'Pis' sensin lan ayrıca, am zambağı, sen kime 'pis' diyorsun. Karı bana 'pis' diyor, 'Evi temizle' desem, elektrikli süpürgünen sapını götüne sokar. Karambolde, karanlık odaya da koyacaklar.

Hacer Abla, içimdekileri çıkarttı, beni karanlık odaya koydu. Ablamdır, laf etmiyorum, etmem de. Kadın benim için işinden mi olsun lan! Ben şimdi karanlık odadayım, bu evde neler olacak onu da yarın okursunuz. Unutmadan iki yer daha gezeceğiz, hepsi böyle eğlenceli değil. Bekleyin işte beynini siktiklerim. Hayatınızda bir poşetin konuştuğunu gördünüz mü? Hah işte o zaman efendi efendi bekleyin.

Hiç yorum yok: