14 Mart 2016

Bekleyin


Kendimi uzun süreden bu yana, ülke diye diri diri bir tabuta koyulmuş ya da kesilmeyi bekleyen kurbanlık bir koyun gibi hissediyorum. Bugün-yarın, benim de sıram gelecek diye bekliyorum. Bir gün daha yaşamayı kâr sayıyorum; sevdiğim, tanıdığım insanlar sağ diye şükrediyorum.

Hiç sevmememe, hayatımın neredeyse yarısından fazlası haberle geçmesine karşın, sabah uyanır uyanmaz, boktan bir haber geldi mi diye gözlerimi bile açamamışken, haberlere bakıyorum. İşe geldiğim her gün, mail kutuma, ajanslardan kötü bir haber gelmemesini umut ediyorum. O ajans kutusundan her “flash” yazısı geçtiğinde; annem, babam, abim, dayım, kuzenlerim, sevdiğim kadın, dostlarım aklıma geliyor, yüreğim koyu karanlık bir hâl alıyor.

Başkalarını bilemem ama mesleğimi hep severek yaptım, bir boka yarıyormuşum gibi hissettirdi kendimi bana. Belki sadece bu hisle ayakta kalabildim; yazdıklarımın birilerine ulaşıyor olduğu fikri bana şu bloğa öyle ya da böyle devam edebilme gücü verdi.

Ama iki yıldan bu yana, nefret ediyorum, tiksiniyorum gazetecilik yaptığım için. 15 yıldır kendimi kandırmışım, kimseye ne yardım edebilmişim, ne de çare olabilmişim.

Sabah uyandığımda bir okulda 45 öğrenciye tecavüz edildiğini okuyorum, öğlen üç tane puştun bir köpek yavrusuna elektroşokla işkence yaptığı haberini yazıyorum, öğleden sonra bir şehirde sokağa çıkma yasağı haberini yazmaya başlayıp, yüzlerce insanın öleceğini düşünüyorum, akşam yüzlerce insanın ortasında patlayan bombanın haberini verip, kolay kolay kaldırılamayacak ölüm pornografisi sayılabilecek fotoğraflara bakıyorum.

Aslında bu ülkede yaşamaktan nefret eder hale geldim.

Yaşadığım ülkenin başkentinde 5 ayda 3 kez bombalar patlıyor, hikâyelerini bilmediğimiz, yüzlerini görmediğimiz yüzlerce insan paramparça olup, bir kutunun içine konuyor. Ülkenin başka başka yerlerinde insanların evleri bombalanıyor, kadınlar öldürülüyor, daha ‘şanslı’ olanları şiddete uğramakla yetiniyor (!), hayvanlara tecavüz edilip öldürülüyor, doğadan intikam alırmışcasına canına okunuyor.

Bunlara karşı çıkma cesaretini gösterenlerse, ya gaza boğuluyor, ya öldürülüyor, ya soruşturmalardan geçiriliyor ya da sokakta tekmeleniyor.

Artık kendi gibi düşünmeyenlere yaşam fırsatı verilmeyen bir ülkedeyiz.

Birileri gibi düşünmediğimiz için sürekli azarlandığımız, hakkımızda her türlü iftiranın atıldığı bir ülkedeyiz.

“Kadına şiddete hayır” dediğimiz için sokakta tekmelendiğimiz bir ülkedeyiz.

Doğaya sahip çıktığımız için Alman ajanlığıyla suçlandığımız, gazlandığımız bir ülkedeyiz.

“Savaşa hayır” dediğimiz için teröristlikle suçlandığımız, cezaevine atıldığımız bir ülkedeyiz.

Birileri ne zaman gelip evimizden alacak da, hakkımızda soruşturma açılacak diye beklediğimiz bir ülkedeyiz.

Milli irade soytarılığı adı altında, bize ne istiyorlarsa yaptırabilecekleri konusunda, gün geçtikte alabildiğine daha da küstâhlaşıyorlar.

Sesleri daha yüksek çıktığı için, kendilerinden başka kimseye konuşma fırsatı vermedikleri için, her konuda haklı olanın kendileri olduğu konusunda hemfikirler. Nasılsa seri üretim halinde yalan haber yapıyorlar.

İstediklerinde muhalefet milletvekillerinin ‘suikast’ planladığını yazıyorlar, istediklerinde başka muhalefet milletvekillerine etek giydirip aşağılıyorlar.

Hiçbir şey bulamazlarsa, rafta tuttukları kasetleri piyasaya sürüp “özel değil genel bunlar genel” diye bağırıp çağırıyorlar. Sonra bunlar hiç olmamış gibi kandırıldıklarını söylüyorlar.

Canları istediğinde bankalara el koyuyorlar, keyifleri istediğinde gazeteleri kapattırıyorlar. Hiç olmadı, yayın haklarını ellerinden alıp, susturuyorlar.

İsterlerse, valilere emir verip, terör örgütü dedikleri oluşumların şehirlerde silahlanmasını sağlıyorlar, isterlerse tankları şehirlerde yürütüp, silahlanmasına göz yumduklarını itiraf ettikleri terör örgütünü yok etmek için hiçbir günahı olmayan insanları öldürüyorlar.

Sıfırlayamadıkları paralar için en iyi dostlarıyla düşman oluyorlar. Düşman bellettikleri askerle kol kola girip dost oluyorlar.

Bazen “türbanlı bacılarımıza saldırdılar” deyip, inanç bezirgânlığı yapıp yalan söylüyorlar, bazen de türbanlı bacılarını yerlerde sürükleyip, gaza boğuyorlar.

Günü geliyor Esad ve Putin’la can ciğer kuzu sarması oluyorlar, gün geliyor ülkenin en büyük iki düşmanı olarak Esad ve Putin’in ismini veriyorlar.

Sınırın ötesine geçip kendi topraklarını bombalatmak gibi fikirleri bile var!

Şeytanın vücut bulmuş hali gibiler. İktidarı elden bırakmamak için söylemeyecekleri yalan,yapmayacakları şarlatanlık yok.

Ama sorun, bunların iğrenç politikaları, ülkeyi kan gölüne çeviren beceriksiz siyasetleri değil. Sorun her şey göz önünde olup biterken, bunları hâlâ destekleyen, çevrelerinde çöreklenmiş, kâsedeki baldan bir parmak çalmak isteyen gürûhta.

Bu yaşananların, ölen insanların, haksız yere cezaevine atılanların, doğaya tecavüz edip, ülkeyi parsel parsel satanların suç ortakları asıl bunlar. Çünkü bu cesareti, o kitleden alıyorlar.

Bugünler elbet geçecek, bitecek, son bulacak. Sonsuza kadar sürecek izlenimi vermelerine rağmen bitecek. O günü bekleyin, büyük bir sabırla bekleyin, oya işler gibi bekleyin.

Sadece o günü beklemek için yaşıyorum...


Hiç yorum yok: