İsrail ve Türkiye arasında zoraki bir nikâh söz konusu. Her iki ülkenin inisiyatifi dışında müttefik ülke görüntüsünü korumaya çabalıyorlar ancak kazın ayağı öyle değil. O yüzden karşılıklı salvolarla birbirlerine minik minik iğneler batırıyorlar.
Daha önce TRT'deki 'Ayrılık' dizisi için benzer bir biçimde Türkiye 'uyarılmıştı' bu kez 'Kurtlar Vadisi' yüzünden.
Ben olayın başka bir yerindeyim. Büyükelçi Oğuz Çelikkol'un düştüğü pozisyona yani. Adamın zerre kadar suçu yok. Senin Başbakan'ın büyükelçilerin için 'Monşer' diyerek, her yerde üstü kapalı olarak aşağılarsa, adam da haliyle bir tepki veremez.
Grup toplantılarında aslan kesilip, sonra ikili ilişkileri geliştirmek için bin takla atanlar, büyükelçileri nezdinde ülkenin aşağılanmasına da razı gelir. Kaldı ki, sen ülkenin doğru düzgün iş yapan büyükelçilerini birer birer ekarte edip, yerlerine badem bıyık adamları getirirsen, tepki beklemen de olanaksız. Neden? Çünkü emir almayı hayat felsefesi olarak benimsemişler için 'aşağılanmak' diye bir mefhum olmaz. (Oğuz Çelikkol için söylemiyorum bunu)
Dış politika sınır ülkeleriyle vize kaldırmaktan ibaret değildir. Ancak ne yazık ki, bunun ayırdında değiller. Gerçi gayet de iyi biliyorlar ama çizdikleri yön başka bir yer olduğu için işlerine geldikleri gibi davranıyorlar.
Devletler, bireyler gibi değildir, olamaz. Öyle sinirle, millete delikanlı tavrı göstereyim diye, 'öfkeyle kalkıp, zararla oturursan', bir bakmışsın çevrende kimse kalmamış, afiyetle şap yemeye başlamışsın.
Vitesi boşalmış kamyon gibi Türkiye. İktidarın kavgalı, tartışmalı olmadığı kimse yok, kendi çevresindekiler dışında. Zaten kendi çevresindekiler de, zenginliğine zenginlik bezemek yolunda. Bir yerde duvara çarpacağız ama haydi bakalım hayırlısı.
1 yorum:
Evet, yorumunu yayınlamadım çünkü devleti yönetenlere o sözü söylersen (katılmadığımdan değil) davalık olabilme durumu doğar. yoksa ben de benzer şeyleri geçiriyorum içimden.
Yorum Gönder