Dünya Kupası'nın ikinci turunun ilk gününde harika iki maç izledik. Gerek ABD-Gana, gerekse de Uruguay-Güney Kore karşılaşmaları futbol açısından her türlü zenginliği içinde barındırıyordu.
Önce ilk maça dönelim. Kesin favori olarak maça başlayan Uruguay, golü erken bularak, büyük bir avantaj sağladı. Böylesi tek ayaklı maçlarda ilk golü bulan, her zaman ibrenin kendisinden yana olmasını sağlar. Güney Kore defansı, kalecisiyle birlikte yaptığı hatayı, yaklaşık 60 dakika boyunca telafi etmeye çalıştı.
Futbolda tecrübe denen şey, Uruguay-Güney Kore maçının 10 ila 70. dakikaları arasında kendisini gösterdi. Güney Kore bayıltıcı bir baskıyla, Uruguay'ı sıkıştırdı. Uruguay'ın nefes bile alamadığı anlar oldu.
Oysa Güney Kore'nin bu dakikalar arasında yapması gereken, baskıyı gerektiği kadar hissettirirken, maçın berabere bitebileceği mantığıyla hareket etmeleriydi. Güney Kore'nin gol bulamamasının temel sebeplerinden biri vurucu bir santraforlarının olmayışıydı.
Teknik direktör Huh Jung-moo; Lee Dong-guk hamlesini biraz daha erken yapabilse, bambaşka bir sonuç üstünden konuşuyor olabilirdik. Takımın en golcü ve en bitirici oyuncusunu 60 dakika boyunca, üstelik de inanılmaz bir baskı kurmuşken yanınızda oturtuyorsanız, böylesi bir sonuca da hazırlıklı olmanız gerekir.
Uruguay, gol yemediği grup maçlarından çok etkilenmiş olmalı. Eğer çeyrek finalde oyun planlarını bunun üstüne kurarlarsa, pişman olurlar. Çünkü karşılarında 90 dakika bitiminde yeni 90 dakika geçirebilecek, bir rakipleri olacak.
Aslında Güney Kore ve Uruguay arasındaki fark, Suarez kadardı. Ceza alanında maç boyunca topla sadece 3 kez buluşan Uruguaylı, ilkinde doğru yerde olmasının, ikincisinde de doğru vuruşu yapmanın ödülünü aldı. Çeyrek final kapısını aralayan ikinci gol, kupanın en güzel golü olmaya aday.
AFRİKA'NIN YILDIZI
İşyerinden çıkıp, eve doğru gelirken, Gana-ABD maçını sani birkaç saat sonra sahaya çıkacak, teknik direktörmüşcesine kafamda oynadım. Herkes "Oha lan sallama" diyecek ama uzatmada Gyan'ın attığı golün bir benzerini, ben daha dramatik bir final olma hayaliyle 90'da attırmıştım.
Ciddi bir heyecan taşıyarak izledim maçı. Maçtan beklentilerimin tamamı sahada oynanan futbolla örtüştü. Gana'nın diğer Afrika takımlarından tek farkı, teknik direktörünün mukavele süreleri aslında. Milovan Rajevac'la; Le Guen, Sven-Göran Eriksson ve Lars Lagerback'la, karşılaştırıldığında turnuva başında herhangi birine sorsam "Lagerback mı Rajevac mı diye?", "Rajevac kim ki?" yanıtını almam muhtemeldir.
Kariyerinde Kızılyıldız dışında parlak takımlarla çalışmamış Rajevac'ın diğerleri arasındaki en keskin farkı, mukavelesinin 2.5 yıla yakın süredir devam ediyor olması. Sadece şu veri bile, aslında insanlara çok şeyi anlatabilmeli. Neyse biz maça dönelim.
İkinci turu sonuna kadar hak etmiş, sonuna kadar kovalamış iki takımın mücadelesiydi. Kingston maçın belirleyicisi oldu. Kurtardığı 3 pozisyonla, ibrenin 180 derece dönmesini sağladı. Gana'nın temel iki sorunu var. Birincisi maç temposunu ayarlayamamaları ikinci ise kanat oyuncularının orta yapmaktan daha çok şut çekmeyi seçmeleri.
ABD, bu karşılaşmada da bundan önceki performanslarına benzer bir oyun oynadılar. Hiçbir maçta "Acaba ABD erken öne geçse, nasıl bir futbol sergilerler?" sorusunun yanıtını bulamadık. Yedikleri ilk golde Boateng'in ciddi ustalığı var. Kendisini karşılamaya gelen rakibini dışa kat ederek saf dışı bıraktı ve Howard'ın kapattığı köşeye topu bıraktı.
Golden sonra Gana, skoru 2 hatta 3'e bile taşıyabilirdi. İlk yarı soyunma odasına 1-0 girdikleri zaman, ne yalan söyleyeyim, eleneceklerini düşünmeye başladım. Altidore'un oyundan çıkmasına kadar da böyle düşündüm.
Gana, her Afrika takımı gibi potansiyelinin farkında değil. Fiziki üstünlüklerinden ötürü, bir maçın 90 dakikasında tempo yapıyorlar. Elbette yüzyıllık gelenekler kolay bırakılamaz ama tam da burada teknik direktör devreye girmeli. Rajevac'ın ve elbette Gana'nın en ciddi sınavı olacak Uruguay karşılaşması.
Fiziki üstünlükten öte aklın yarı finali olacak ve aklın hakim kıldığı takım yarı finale çıkacak. Tabii şans faktörünün de etkisiyle. Ama önce akıl...
ÇOK İSTEDİĞİN ZAMAN OLMUYOR
Harry Kewell kırmızı kart gördüğü zaman söylemiştim. Bir şeyi çok istediğin zaman olmuyor. Bugün İngiltere-Almanya maçı var ama ne yazık ki izleyemeyeceğim. Maça dair yorumları sizlerden okuyacağım.
Big Four beni bekler, aylardan bu yana Slayer ve Megadeth'i bekliyorum çünkü. Ben sizin için eğlenirken, siz de benim için Almanya-İngiltere maçını izleyin. İçimdeki his, berbat oynayan İngiltere'nin Almanya'yı yeneceği yönünde.
1 yorum:
Blog'un mottosundaki gibi, bu kupada ezilen halklar mutlu olsun.
Sonuna kadar Gana'yı destekliyorum.
Yorum Gönder