19 Eylül 2010

Aklın bittiği ve sustuğu yerde son karar şiddete aittir


Dün kuzenime bir şeyler gösterirken aklıma geldi. Son 10 yılda Türkiye'de tecavüz, taciz, cinayet ve pedofilik suçlar ne kadar arttı. 10 yıl önce Türkiye'de gazetelerde, televizyonlarda bu kadar yoğun biçimde bu tip haberlere rastlamıyorduk. Son birkaç senede bazı haberleri düşünüyorum da, ciddi anlamda tüylerimin ürpermesine neden oluyor.

İnternetten anket yaparak, annesini öldürüp parçalara ayıran M.F.; Cem Garipoğlu'nun işlediği cinayet; arkadaşlık teklifini reddettiği için işsiz 16 yaşındaki Nilgün Erkmen'i üstüne benzin dökerek öldüren Osman Karakuş; 16 yaşındaki arkadaşını bıçaklayıp öldürdükten sonra elektrikli testereyle parçalara ayıran İ.A.G.; eşinin kafasını kestikten sonra penisini parçalayan Süreyya Kabakulak... Bunlar ilk aklıma gelenler son birkaç yılda dehşet biçimlerde cinayet işleyenler yani.

"Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre 2006 yılında 528, 2007 yılında 473, 2008 yılında 577 ve 2009 yılında ise 652 kadın tecavüze uğradı. 2006 yılında 489, 2007 yılında 540, 2008 yılında 589, 2009 yılında 624 cinsel tacize uğradı.

Aile içi şiddet kapsamında 6423 kadın şiddete maruz kalarak hastanelik oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ise son 5 yılda tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçları yüzde 30 oranında arttı."


Bir de sapıklık boyutuna gelen saldırılar var tecavüz ve taciz gibi. Sosyal Hizmetler Müdürlüğü'ne bağlı yetiştirme yurtlarında olup bitenler; yatılı okullarda okuyan kızlara yapılan tecavüzler; ensest ilişkiler; çocuk yaştaki genç kızların hastane tuvaletlerinde, apartman köşelerine bıraktıkları ceninler, küçük yaştaki çocuklara yapılan cinsel saldırılar...

Eğer dikkat ediyorsanız daha önce 3. sayfalarda görmeye alıştığımız pek çok haber şimdi manşetlere kadar taşınıyor. Çünkü ahlâksızlığın, şiddetin boyutları artıyor. Üstelik bunu kıçımdan uydurmuyorum, devletin resmi rakamlarına dayanarak söylüyorum.

İzlemedim ama o kadar çok konuşuldu ki, haliyle insan ne olup bittiğini idrak ediyor. Bütün Türkiye "Fatmagül'ün Suçu Ne" dizisindeki tecavüz sahnesini izlemiş. İzlemekle kalmamış, internet sitelerine düşmüş -bir nevi hizmet olmalı, görmeyenler de görsün diye-. Dizinin yönetmeni Hilal Saral, 4 dakikalık sahnenin bütün bir gece boyu sürdüğünü, ölçülü çekildiğini, herkesin tebrik ettiğini anlatıyor.

Dizinin pazarlaması açısından daha ilk bölümde hedefe ulaşılmış. Yapılan reklam, estirilen rüzgâr bu yönde.

Bu diziden sıyrılıp, polisiyelere, vatan kurtaran gençlerin dizilerine bakalım (!). O dizilerde de insan öldürmenin kutsiyeti anlatılıyor. Temel argüman vatanı ve toplumu kurtarmak.

Kaç tane dizi biliyorsunuz bu ülkede, şehir kültürüne ait tutulmuş? Hemen bir çırpıda 10 tane sayabilecek olanınız var mı? Ya da soruyu tam tersinden sorsam, kaç tane dizi biliyorsunuz bu ülkede, köy kültürüne ya da konusu şiddete dair tutunmuş?

Çok dizi izlemiyorum, hatta neredeyse hiç dizi izlemiyorum desem yeridir. O yüzden birçoğu için yorum yapabilecek kadar bilgim yok. Ama fragmanlarlar, medyada konuşulanlar göz önüne alındığında şiddetin ciddi anlamda pompalandığı bir 10 yıl yaşıyoruz.

Olayları ve olguları birbirinden bağımsız tutabilmemizin mümkünatı yok. Bir ülkenin başbakanı "Öfke bir hitabet sanatıdır" diye gayet rahatça açıklama yapabiliyorsa ve bu çok doğal bir davranışmış gibi karşılanıyorsa halk nezdinde, aynı zamanda da şiddetin pompalandığı ve arttığı yıllar, öfkenin hitabet sanatı olduğunu savunan başbakanın döneminde meydana geliyorsa, oturup biraz düşünmek gerekir.

İki isim arasındaki bazı benzerliklere bakacak olursak;

  • Her iki lider de ağır ekonomik ve sosyal bunalımların yol açtığı ortamlarda halk oyuyla iktidara geldiler.
  • Her iki lider de iktidara gelmeden önce kısa hapis dönemleri geçirdiler.
  • Her iki lider de 'mağdur olmuş' kitlelerin sözcüsü olduklarını iddia ediyor ve kitlelere agresif ve öfkeli bir şekilde hitap ediyor(du).
  • Her iki lider de anti-semitist bir söylem kullanıyor ve ‘siyasi simgelere’ özel bir önem veriyor(du).
  • Her iki lider de kendi milletlerinin üstün özelliklerini vurguluyor ve 'yüksek ahlakın' hakim kılınması için 'kendi belirledikleri' yolda kitlelerin sorgusuz itaatini talep ediyor(du). Kendileriyle aynı fikirde olmayanlara tahammül edemiyorlar(dı).
  • Her iki lider de alkol ve sigaradan kesinlikle kaçınır ve bunların kısıtlanmasına yönelik çalışmaları destekliyorlar(dı).
  • Her iki lider de, Batı dünyasının büyük düşmanlarına (1920’lerden itibaren komünizm, 2000’li yıllardan itibaren ise radikal İslam) karşı birer antidot olarak kabul edilmiş ve iktidarlarının en azından ilk yıllarında Batı tarafından desteklenmiş(ti).

Şimdi bunları neden yazdım? Aslında söylemek istediğim şey, Erdoğan iktidarının Hitler'in yolundan gittiğini söylemek değil. Böyle bir durum da olabilir ama benim asıl derdim, ahlâkın bu kadar yüce bir kavram olduğunu söyleyen bir başbakanın tek başına iktidarında ülkenin ahlâkının hızla erezyona uğraması.

Toplum önüne çıkıp, insanların kendisine 'delikanlı, Kasımpaşalı' gibi sıfatları sırf davranışlarından ötürü verdiği başbakan, ülkesi ahlâken eriyip biterken, nasıl olur da hâlâ bu kavramdan söz eder, anlaşılır bir durum değil.

Dedim ya, "Fatmagül'ün Suçu Ne" dizisini izlemedim, izlemeyi de düşünmüyorum.

Mide bulandırıcı bir biçimde, sistemli şiddet kültürünün ortasında kalmış bulunuyoruz. Tecavüzcülerin namus adına, itin-köpeğin vatan-millet adına, sapıkların hastalık adına suç işlediği bir ülkenin ortasında kalmış gibi hissediyorum kendimi. Sanki tüm benliğimi mengeneler arasına sıkıştırmışlar gibi. Bazen nefes almakta güçlük çektiğim anlar oluyor.

Ve tüm bunların olduğu ülkenin başbakanı, ağzından ahlâk-din-iman gibi kelimeleri eksik etmiyorsa mide bulantısı yerini tiksinme duygusuna bırakıyor.

Ve bu tiksinme duygusu vücudumun içinde bir yerlerde dolanırken, bazı şeylerin demokrasi denen olguya dayandırılarak yapıldığı söylencesi dile getirildiğinde, mide tiksinme duygusu yerini derin bir nefretı bırakmaya başlıyor.

Çok alakasız bir yerden dolandırdım lafı, bu kadar dolandırdığım için de özür dilerim ama bu ülke, resmi olarak olmasa da çoktan bölünmüştür. En azından benim için böyle.

Hep kızıyorum ülkenin iki kutba ayrıştırılmaya çalışılmasından ama Türkiye insan olanlar ve insan görüntüsündeki yaratıklar olarak ikiye bölündü.

İsmi geçmişken, son söz Hitler'den gelsin: "Aklın bittiği ve sustuğu yerde son karar şiddete aittir."

6 yorum:

Ozan dedi ki...

abi yıllardır şu soru var medyada yanlışmı hatırlıyorum bilmiyorum ama kıyaslamalarda aklıma geldi erdoğan Türküm neden diyemiyor diye soru sorulur yıllarca

yıllardır kurtlar vadisini izlerim ama ırak'dan sonra resmen gözlerimden düştüler şimdide efendiler filistin fikmi yapıyorlar ki milletin gazını alalım paraları cebe indirelim

birde yıllardır o kadar saçma ve alakasız bir kıyaslama cümlesi varki bunu hangi salak yazıyor diye düşünüyorum 3 farklı olay kıyasa bak "hrant dink öldü ermeni oldunuz münevver öldü olayın üstüne düştünüz şehit verdik de hanginiz türk oldunuz" bu kadar salak bir kıyaslama görmedim

hrant dink olayının ülkeyi ne kadar zora soktuğunu anlamıyorlar galiba birde samast denen adam türk bayrağıyla poz verince deli oldum işte abi yazındaki it köpeğin bir örneği bu münevver olayıda gerçekten haberin tadını kaçırmalarına rağmen üstünde durulması önemliydi tamam daha öncede kesik baş cinayetleri olmuştur ama fail belliyken o kadar kaçması gerçekten başı boşluğun göstergesiydi

yazı için teşekkürler abi insanlarımız üç maymun oynadıkça kan gövdeyi götürse bile kimsenin umrundan olmaz sonra suç işledikten sonra tv'ye bok atılıt tamam tv'de suçsuz değil ama Allah sana o beyni düşünesin diye vermiş aklına geleni yap diye değil

Saunders82 dedi ki...

Ben konunun bir boyutuna değineceğim. Türkiye'de bu dizilerin sistematik bir şekilde çekildiğine inanıyordum. Sağ olsun Banu Avar'da bunu dile getirmeye başlayınca yalnız olmadığımı hissettim. Her ne kadar bu dizilerin bir kısmı kitaplara dayanılarak çekildiyse de amaç toplumu senin dediğin gibi bölmek. Türk Milleti çekirdek aile dediğimiz temelde yapısı sağlam aileler bütününden oluşur. Bu biraz da Türk kadınının her şeyi sünger gibi içine atmasından ve sesini çıkarmayıp ailesini bir arada tutma isteğinden kaynaklanır.

Bizdeki bu birbirine bağlılık benim gözlemlediğim kadarıyla ne Almanya'da ne İngiltere'de var.(Diğer ülkelerde yaşayanlar varsa onlar da bu konuda fikrini belirtsin lütfen) Bizi bir arada tutan değerlerin neler olduğunu bazı güçler farkına varmış olacak ki bu dizilerle bizi en içten çökertmek için düğmeye basmışlar.

Konusu temelde seks ve aldatmaya dayanan, nedense bitmek bilmeyen Yaprak Dökümü gibi mutsuzluk üzerine kurulu, aile içi aldatmaya dayanan, geçen yılın esen rüzgarı Aşk-ı Memnu yine benzer konulara ev sahipliği yapıyorlar. Binbir Gece'ye ne demeli? Namuslu Türk kızı gerekirse hasta olğu için 150.000$ karşılığında tek gecelik ilişki kurabilir. Şimdi bunlar yetmedi bir de tecavüz fantazisi olanlar için Fatmagül'ün Suçu Ne adlı dizi bu boşluğu dolduruyor, yazın da herkesin birbiryle yattığı Kavak Yelleri istenilen mesajları yerlerine ulaştırıyor.

Hiç TV izlemeyen ben bile konuların ne olduğuna bu kadar hakim olduğuma göre, izleyenler bilinçaltında gayet güzel etkisinde kalıyorlar bu dizilerin. Haluk Bilginer oyuncuların rollerinin etkisinden kurtulamadığını söylemiş. Varın ilkokul-ortaokul-lise-üniversite mezunu sıradan ailelerin bu dizilerden etkilenmediklerini söyleyebilir miyiz? Kurtlar Vadisi vb. dizilere hiç girmiyorum bile. Aklıma gelmeyen diziler varsa diğer arkadaşlar sıralayabilirler.

Hiçbir dönemde bu kadar yoğun bir dizi furyası olmamıştı. Bu ülkede Süper Baba gibi aile bağlarını sımsıkı bir arada tutan bir dizinin herkesçe nasıl hatırlandığını gayet iyi biliyoruz. Ne değişti de o tip diziler yapmak yerine aile içi seks düzenine kurulu diziler ön plana alındı? Bu kesinlike bir sistem işi... Milleti yozlaştırmak, birbirinden koparmak ve aile düzenini yıkmaya yönelik ve mutsuzluğu hedefleyen büyük bir planın parçası olduğunu düşünüyorum... Bunun yanında halkı işsiz ve aç bırakırsan zaten aileler dağılır, parası olan aile babası adamlar da gider genç sevgili bulup onlarla emeklilik dönemlerini geçirirler...

outlaw dedi ki...

koala,

devletin acikladigi tecavüz rakamlari bana cok düsük geldi, ki tecavüz gibi bir konuda, özellikle de magdurun sonunda suclu duruma düsmesinin dogal oldugu türkiye gibi bir ülkede, resmi rakamlarin buz daginin görünen kismi olmasi dogal. ancak buz daginin su üstünde kalan kismi icin bile bu rakamlar bana gercek olamayacak kadar düsük geliyor...

"fatmagül'ün sucu ne" adli bir dizi oldugunu ilk defa burada senden okudum. dolayisiyla söz konusu tecavüz sahnesi nasil cekilmistir, neden cekilmistir, kime nasil bir his, düsünce vs. asilar, hic bilemiyorum. ama örnegin "irreversible" inanilmaz uzun ve korkunc gercekci bir tecavüz sahnesiyle gündeme gelmisti. film sinemalarda gösterime girdiginde ilk okudugum yorum ismet berkan'in "igrenc, mide bulandirici, dayanamadim sinemayi terkettim" sözleriydi. ki onu da sayisiz sinema yazari vs. benzer sözlerle izlemisti. benim gözümde sinema tarihine girecek muhtesem bir sahneydi. cünkü tek kelimeyle igrencti, ayni her tecavüzün oldugu gibi. igrenclik hic saklanmamisti.

kisacasi igrenc bir sey bütün igrencligiyle, estetize edilmeden cekilmisse itiraz edilecek bir sey yok bence. tersi söz konusuysa, diyecek bir sey yok tabii...

(devami var)

outlaw dedi ki...

örnegin "sodom'un 120 günü" hayatimda izledigim en igrenc filmlerden biriydi. izlerken gercekten ögürdüm, ki kusabilirdim de. ve tam da bu yüzden muhtesem bir filmdi. iskence ve tecavüz igrenc seylerdir ve izleyeni kusturabiliyorsan bunlari gösterirken, iskence ve tecavüzü cekmenin bir sakincasi yoktur. "sodom'un 120 günü" muhtesem bir fasizm anlatisidir, benim gözümde pasolini'nin tek gercek basyapitidir. sadece fasistleri "öcü" olarak göstermekle kalmaz, ayni zamanda "mutlak iktidar"in gercek yüzünü desifre eder ve hem "kurban", hem de aktif ya da pasif suc sahibi kitlenin de bir anlatisini sunar. (muhtesem yalinligi nedeniyle "elestiri" sözünü kullanmamayi tercih ediyorum...) buna tepki sayisiz ülkenin filmi yasaklamasi olmustur, "fasizmi yasaklamak" yerine...

saunders 82,

tecavüz ilk önce "cinsellik"le degil, "iktidar"la, yukarida sözünü ettigim "mutlak iktidar"la alakalidir. insanlar sevisemedigi icin tecavüz etmez, baska bir insani ezmek, onun üstünde iktidarini kurmak, bunu cinsellik üzerinden yapmak icin tecavüz eder. bu noktada muhafazakar ahlakin tecavüzü önleyicilik anlaminda ciddi bir faktör olduguna inanmiyorum. bahsettigin aile kültüründe aileyi birarada tutan cogunlukla - senin de söyledigin gibi - kadinin cenesini kapamasi, erkegin iktidarini kabullenmesidir. ki bunun sonucu da cogunlukla tecavüzün olmamasi degil, kolun kirilip yen icinde kalmasidir. kac genc kiz o ailelerin icinde babasinin, amcasinin tecavüzüne ugradiktan sonra bunu kimseye anlatamamistir korkudan...

Saunders82 dedi ki...

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=175432&kw=Sanat+galerisine+%27i%E7ki%27+sald%FDr%FDs%FD

Şiddete de başvurmaya başladılar hem de Beyoğlunda. Bunlar yakında toplanıp Nevizade'yi falan da basarlar. Bunlar hiç dayak yememişler anlaşılan. Şenlik başlıyor çok uyardık ama dinletemedik bunlar kendilerini ne zannediyorlar merak ediyorum harbiden...

Gorki dedi ki...

Ben de bu şiddet kültürüyle ilgili naçizane bir şeyler yazmıştım blogumda ve Benim Cici Silahım filmine gönderme yapmıştım..

http://gorki-diyor-ki.blogspot.com/2010/08/benim-cici-silahmsilahlarn-golgesinde.html

Orda da benzer bir durum anlatılıyordu. Bush yönetimindeki Amerikan yönetimi tüm dünyaya kan kustururken Amerikan halkının da şiddet eğiliminin ülkeyi yönetenlerin zihniyetiyle paralel olarak arttığı dile getiriliyordu.

Sizin yazınız da bu anlamda çok önemli gerçeklere parmak basıyor.

Elinize dilinize sağlık.