11 Nisan 2011

Kural 1: Tiyatro oyunu ağızda sakızla izlenmez


Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan ve Ankara Devlet Tiyatrosu'nda yaşananları okuyan, takip eden var mı bilmiyorum.

İddiaya göre Ankara Devlet Tiyatroları’nda oynanan 'Genç Osman' adlı oyunda Başbakan Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’a hakaret ediliyor. Sümeyye Erdoğan da, oyunu terk ediyor.

Sümeyye Erdoğan, facebook'ta olayı şöyle anlatıyor: "Cuma akşamı iki arkadaş tiyatroya gittik. Ankara Büyük tiyatroda Genç Osman'a. İkimiz de başörtülüyüz ve bir tek orada yer kaldığı için en öndeyiz. Yolda gelirken de ağzıma bir sakız atmıştım ve bu benim için çok normal bir şey olduğu için tiyatro sırasında hala ağzımda olduğunun farkında bile değildim. Her şey gayet normal giderken oyunun orta yerinde (Yeniçerilerin göbek atarak alem yaptığı sahnede) en öndeki iki oyuncudan biri bir yandan bir ileri bir geri oynarken bir yandan da en öne geldikçe bana bakarak kaş göz işareti yapmaya başladı.

İlkinde ne olduğunu anlamadık. Sonrasında ağzıyla sakız çiğneme hareketi yapınca durum anlaşıldı. Fakat öyle yapmasa da durum belliydi, çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı. Hem de Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, hem de en ön sırada (!) ... Bir de şarkının "halkın çoğu aç, azı toksa" kısmında "azı tok" derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi. Demek ki "başörtülü yobaz" ve "yüce25526 tiyatrocunun önünde sakız çiğneyen saygısız" olmakla yetinmeyip bir de "çoğunluğun aç olmasının sebebi olan azınlık tok (protokolde oturmamızdan belli!)" olmuştuk! Bu ne cüret! Ne işimiz vardı bizim tiyatroda! Birkaç gidiş gelişte bu şekilde bizi rahatsız ettikten sonra bir yerde müziği ve oyunu kesip sahnenin önüne gelerek "pardon ben anlayamadım da sormak istiyorum, bu nedir??" diyerek sakız çiğneme hareketi yaptı!!!

Durun tekrar edeyim, Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, bir oyuncu, oyun esnasında, oyunu keserek seyirciden birine laf atıyor!!! Hem de ne için? (Sessiz ve gayet sıradan bir şekilde) sakız çiğnediği için! Allah aşkına dünyanın neresinde görülmüş böyle bir şey! Hangi profesyonel sahnede, profesyonel bir oyuncu seyirciden birinin ufacık bir ağız hareketinden dolayı oyunu kesip o kişiye ne yaptığını sorabilir?! Adama "sana ne kardeşim!" denmez mi?! Bütün seyirci tiyatro izlemek için bilet alıp oraya gelmişken, sen nasıl onları yok sayıp tiyatroyu bölersin?! Ve nasıl olur da böldüğün bir tiyatro oyununda, bütün seyircinin önünde, bir insana böyle saçma bir sebeple çıkışma hakkını kendinde bulabilirsin?!

Bu nasıl bir şımarıklık, nasıl bir kabalık ve faşistlik, hatta nasıl bir cahillik, ve medeniyetten nasibini almamışlık?! (Ve kimse bana kalkıp da -bu çağda- tiyatroda normal bir şekilde sakız çiğnemenin oyuncuya saygısızlık olduğunu söylemesin! Biraz dünya görmelerini tavsiye ederim!) Hem sanat camiamız değil miydi halkı tiyatroya, operaya çekememekten yakınan? O akşam görülen oydu ki mesele aslında o sanatçıların halkı oralarda istemiyor oluşu! Bu halkın kadınlarının yarısından fazlasını oluşturan başörtülüleri tiyatroda görmeye tahammül edemeyen sanatçı herhalde sakallıyı, köylüyü, göbeğini kaşıyanı ve bidon kafalıyı da görmeye tahammül edemez. Yani bu ülkenin yüzde 80'ini, yani halkı, tiyatroda istemez...

Ben sanatı seven, önemseyen ve sadece izleyici olmakla kalmayıp hobi olarak uygulamasında da olan biri olarak bana o terbiyesizliği yapan oyuncuya diyorum ki, sen istediğin kadar (bir tiyatro oyununu bölecek kadar) başörtülülerden nefret et, görmeye bile -hele de sanatsal bir faaliyette görmeye- tahammül etme; dünyanın gerçeklerini değiştiremeyeceksin! Mesela ben sanatı sevmeye devam edeceğim, tiyatroya gitmeye devam edeceğim, ve bu sırada başörtülü olmaya da devam edeceğim! Bununla ilgili ne yapacaksın???? Önüne çıkan her başörtülüye bir şekilde laf atarak mı yaşayacaksın? Peki bunu yapınca o sebebi meçhul ve saçma nefretini kusup kendi egonu tatmin etmekten başka bir şey geçecek mi eline? Peki sen böyle hoşgörüsüz ve kaba bir tavrı sanatın neresine sığdırıyorsun?

Madem sen (önünde sakız çiğnenemeyecek kadar) yüce ve saygıdeğer bir sanatçısın, nasıl olur da insanların giyim tercihlerinden dolayı (asıl sebebin sakız olduğuna inanacak değilim!) onlara yüzlerce seyircinin önünde laf atıp onları üzecek kadar hoşgörüsüz, kaba, sığ düşünceli ve çağın gerisinde kalmış olabilirsin?! Hani sanatçılar moderndi? Hani sanatçılar özgürlükçüydü? Hani sanatçılar duygusal ve insan-severdi? İnsanı seven biri bir insana böyle davranamaz! Ve bir sanatçı da böyle bir hareketi yapamaz!

O yüzden de, ne sen, ne de sanat camiamızda maalesef çokça rastlanan senin gibileri, saygıdeğer sanatçılar değilsiniz! Ve son olarak; başörtülülere, ve sizden farklı olan herkese, alışsanız iyi olur! Çünkü biz hep burada, gözünüzün dibinde olacağız! Ve ben sizle kavga ederek yaşamak istemiyorum! Benim dinimden bile olmayanların ülkelerinde yapabildiğim gibi tanımadıklarıma bile tebessüm ederek ve selamlaşarak huzurla yaşamak istiyorum! İnanın siz de daha huzurlu olacaksınız..."

MAĞDURİYET ALANLARINI GENİŞLETMEYİ BECERMEK

Aslında tam da yazmak istediğim şey, birdenbire kucağıma düşüverdi. Geçen hafta Kaybedenler Kulübü'ne gittim. Dönem itibariyle Kent FM, bizim gibiler için bulunmaz Hint kumaşı tadındaydı. Azı Dişi Kerpeteni ve Kaybedenler Kulübü en favori programlarımdı.

Neyse radyonun ve geçmişin hatrına filmi izledim. Filmin bende bıraktığı tek duygu, "Ulan hayatımız ne kadar değişmiş. Özgürlüklerimiz ne denli kısıtlanmış" oldu.

Youtube'de orijinal programın kayıtları var, dinlerseniz ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Bugün, böyle bir program yapmak imkân dahilinde değil. Bugün böyle bir program yapmaya kalksanız; radyo kapatılır, hakkınızda yasal işlem başlatılır ve hatta hapishaneye gönderilirsiniz.

15 yılda Türkiye'nin geçirdiği evrim süreci, ciddi anlamda ürkütücü boyutlara erişmeye başladı.

Tam bunları düşünürken, Başbakan Erdoğan'ın kızının, tiyatroda yaşadıkları ve sonrasında yazdığı mektup ise yaşanılan sürecin ne denli çarpıtıldığının çok net bir göstergesi.

Sümeyye Erdoğan, bir tiyatro salonuna sakız çiğneyerek girmiş olabilir. Dalgınlıktan, unutmuş da olabilir. En nihayetinde insanlık halidir. Görmüş olduğu tepki karşısında "Zaten bunlar türbanlıları istemiyor" savunması ise hor görülmüşlük ve mağduriyet alanı yaratma çabasından başka bir şey değildir.

Şu mektubu okuyan bir İsveçli, bir Alman ya da bir Fransız olsam, bu ülkede türbanlı kadınların hayata katılma konusunda sekteye uğratıldığı düşünürdüm.

Ama işte bu ülkede yaşayınca, bu ülkenin sokaklarını arşınlayınca, bu ülkedeki pek çok habere ulaşınca, kazın ayağının öyle olmadığı görülüyor.

Sümeyye Erdoğan, sakızdan bağımsız olarak kendinise yapılan hareketin direkt olarak türbanıyla ilgili olduğunu düşünüyor ve hatta daha da ileriye götürerek, bütün sanat camiasının başörtülüleri istemediğini söylüyor.

Böylesi bir kesin hüküm, babası başbakanlık koltuğuna oturan biri için pek yakışık almıyor. Tabii, o koltuğa oturan kişinin de ne kadar hoşgörülü olduğu tartışma götürür.

Sümeyye Erdoğan'ın özellikle söylediği şu cümleye takıldım: "Ne sen, ne de sanat camiamızda maalesef çokça rastlanan senin gibileri, saygıdeğer sanatçılar değilsiniz! Ve son olarak; başörtülülere, ve sizden farklı olan herkese, alışsanız iyi olur! Çünkü biz hep burada, gözünüzün dibinde olacağız!"

Öyle bir cümle ki bu, sanki bu ülkede türbanlılara sinema, tiyatro, konser alanları kapalı. Bugün herhangi bir yere gidemeyen biri var mı, türbanı yüzünden? Ya da türbanlılar gettolarda yaşamaya mı mahkûm edildi de, bizim haberimiz yok.

Bütün hemcinsleri gibi türbanlı kadınlar da istedikleri yere gitmekte özgür. İstedikleri sanat eserini izleyip, istedikleri konsere gidebilirler.

"Biz hep burada, gözünüzün dibinde olacağız" ve ünlem. Sümeyye Erdoğan'a birileri hatırlatmalı ki, zaten hep gözümüzün önündesiniz. Kaldı ki, bundan şikâyetçi değilim, tam tersi kadınların hayatın her alanında kendilerini var etmelerinden yanayım. Kafasında bir kumaş parçası olsun ya da olmasın fark etmez.

Ancak estirilen rüzgâr öyle ki, sanki bütün türbanlı kadınlar toplum içinde aşağılanıyor, pek çok aktiviteden mahrum bırakılıyor.

Biraz samimi olun artık. Bu ülkede milyon dolarlık villalarda oturanlar, yüzbinlerce dolarlık otomobillere binenler, yazın tatillerde kendi bilinçli isteğinizle oluşturduğunuz otellerde onbinlerce dolar harcayarak tatil yapanlar, kendinize özel defilelerde onbinlerce liralık elbiselere para saçanlar, kimdir Allahaşkına?

Ülkenin tüm zenginliği elde, ülkenin her kurumu kontrolde, ülkenin muhalifleri hapiste ama hâlâ ve bitmeyen bir biçimde mağduriyet sizde.

Daha ne olabilir, daha ne yapılabilir sizler için? Yani istenilen şey nedir? Herkesin sizin gibi yaşaması mı?

En basitinden 15 yıl önceki bir radyo programını bile izlemek mümkün değil. Hâlâ neyin özgürlüğü, neyin mağduriyetidir bu? Benim hayatım, yaşam biçimim her geçen gün değiştiriliyor, özgürlük alanlarım kısıtlanıyor ama ben mağdur olmuyorum.

Mağduriyeti bir gömlek gibi sırtlarına geçirdiler ve çıkartmak bilmiyorlar. Yazılanları, konuşulanları okuyup, dinleyince zaman zaman benim bile "Yazık" diyesim geliyor.

Hakikaten yeter. Ülke sizin yönetiminizde, sizin kontrolünüzde. Valiler, emniyet müdürleri, bakanlar, müsteşarlar v.s. v.s. İpler sizin elinizde, ülkenin her yerinde istediğiniz gibi at oynatıyorsunuz. Nasıl bir mağduriyettir bu, bitmek tükenmek bilmiyor.

İsteyenle bir Ramazan'da Anadolu'da Eskişehir'den sonraki il sınırlarını kapsayan bir ilde, bir üniversiteye gidelim. Bakalım kantinler açık mı? Bakalım gündüz ağzınızda sigara sokaklarında dolayabiliyor musunuz?

Hadi yürüyün gidelim, İstanbul'un göbeği Fatih'e. Herhangi bir gün elimizde bira ile dolaşalım ya da bir kaldırıma oturalım, bakalım sonumuz nice olacak?

Ya da bir çizer, İngiltere'de Blair'i Bush'un köpeği gibi gösteren bir karikatür çizsin, bakalım akıbeti ne olur?

Bu boktan mağduriyet hadisesi cidden can sıkmaya başladı. Bu ülkenin mağdurları, türbanlılar, imanlılar filan değil. Bu ülkenin gerçek mağdurları, ayda eline 800 TL geçip, daha 10. gün dolmadan cebi boşalan emekçileridir.

Bu ülkenin gerçek mağdurları, okumak için inşaat köşelerinde sıva yapan fakir halkıdır.

Bu ülkenin gerçek mağdurları, evine ekmek götüremediği için intihar eden analardır, babalardır.

Bu ülkenin gerçek mağdurları, trafik ışıklarında cam silen çocuklardır, pazardan çürük domates toplayan halktır.

Mağduriyet ve siz!

Hem trajik hem de komik olmaya başladı verilmeye çalışılan bu görüntü.

Altın musluklu konaklarda, Boğaz'a nazır villalarda oturup, kendinizi hâlâ mağdur gibi göstermeye çalışmak...

Daha fazla komik olmayın.

Ve son söz. "Tiyatroya sakızla girilir" diyen Sümeyye Erdoğan; Theatre Ranelagh, Victoria Palace Theatre ya da Threepenny Opera'da en öne oturup, sakız çiğneyebilir mi?

Bakalım nasıl bir muamele görecek.

Tiyatroya gitmenin kıstası türban değil, nerede, nasıl davranılacağını bilmektir.

Herkesi aptal yerine koymamak lazım. Çünkü insan bazen, karşısındakinin konumuna düşebiliyor.

26 yorum:

ozdmroz dedi ki...

bakalım değerli medyamızın bir yerleri yiyip bunu haber yapacaklar mı?

koala dedi ki...

@ ozdmroz; haber dün bazı medya kuruluşlarında otosansürle kaldırtıldı. hürriyet ve radikal veriyor olmalı ama diğerleri vermiyor. öğleye kadar vardı ama sonra telefon geldi kaldırıldı. anladın işte...

ozdmroz dedi ki...

Soruşturma açılmış bile.

Tanita Tikaram dedi ki...

Yazida anlatilmak istenen ana nokta Bayan Erdogan'in ciklet cignemesinden ziyade yapilan "magdur edebiyati" olsa da ben yine de belirtme ihtiyaci hissettim. Ingiltere'de olsun, Patagonya'da olsun, dunyanin neresinde olursa olsun var olan evrensel bir tiyatro etiketi var.
Ilgilenenler icin link paste ediyorum:

http://www.shakespearetheatre.org/visit/etiquette.aspx

Magdurun dile getirdigi "Biraz dunya gormelerini tavsiye ederim" cikisini anlamakta gucluk cekiyorum. Ama maksat uzum yemek degil bagci dovmekse o ayri...

koala dedi ki...

@ Tanita Tikaram; sorun zaten aynı dünyayı başka başka yorumlamamızdan kaynaklanıyor. Dünyanın neresine giderse gitsin sakız çiğneyemez, kuraldır. Tiyatroya sakızla gireceksin, tiyatroya sakızla girdiğin için sanatçı seni protesto edince "Türbanım için protesto etti" diyeceksin. Yazık, hakikaten çok yazık.

Anoz dedi ki...

Bir insanin kendisini bir kurban olarak göürp o durumunu sonra kendi intikami icin bir halki bile ayaklanidirip mobilize ediyorsa, orda herzaman korkmalisiniz. Hitler zamaninda kendinin ve Almanya / Avursturya halkini (Arier) kurban olarak görmüs ve hedefi Bolsevik/Yahudiler/Komünistler secmisti. Öyle bir komplo kurup, politikaya girmeyi basarmis ve sonra hüsran yasatmisti bütün Dünyaya.

Erdogan herzaman o kurbanlik durumunu kullanacaktir. "Bizi senelerce Üniversitelere sokmadiniz" diyerek herkesten intikam almasidir, ve o intikamini sadece kendisi degil, ardindan milyonlarca kisiyi takip almasidir.

Fetullah Gülen olayida zaten bunu gösteriyor.

Ben bir Tiyatroda (Kabaret) bir adamin seyircisinin karisina küfür ettigini bile gördüm. Olay söyleydi: Bir adam ceketini Tiyatro sahnesine koymus, (herhalde kendi sandalyesinin arkasina asmamisti, veya gardorbda vermemisti ceketini). Tek kisilik oyundu. Oyuncu kalkip adama söyle dedi: Ceketini sahnemden cek ulan... Ben senin karina yarragimi koyuyormuyum?

Basörtülü Erdogan Hanim dünyayi görmüs görünsede baya görmemisligini göstermektedir.

Lanet olsun! Herseyi politika icin kullaniyorlar.

Tanita Tikaram dedi ki...

".... ve bir tek orada yer kaldığı için en öndeyiz."

Halbuki kul sansi da var kendisinde...

Adsız dedi ki...

VAyyyyy Hakan şükür 3. bölge İstanbuldan Aday, Spor bakanı belli muhtemelen Akp nin kazanması sonucunda.

Adsız dedi ki...

Mehmet Metiner - Adıyaman 2. sıra


Hey gidi günler heyyy

http://www.youtube.com/watch?v=7BGrUzKkSmA

Adsız dedi ki...

"Durun tekrar edeyim, Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, bir oyuncu, oyun esnasında, oyunu keserek seyirciden birine laf atıyor!!! Hem de ne için? (Sessiz ve gayet sıradan bir şekilde) sakız çiğnediği için!"

Eğer gerçekten sakız çiğneme bu şekilde olduysa kız haklı.Üstelik laf atan tüyatrocu da sabıkalıymış ,daha önce seyircilerle uğraştığı için defalarca uyarılmış.

http://derinsular.com/bu-da-laik-mahalle-baskisi-arastirmasi-yildiray-ogur/

Adsız dedi ki...

http://www.haberturk.com/polemik/haber/619764-gercek-sebep-sakiz-miydi-yoksa

Linkteki metinden alıntı:
"Eğer oyuncuyu çok rahatsız eden bir şey varsa, arada tiyatrodaki yetkililer ve görevliler aracılığıyla seyirci uyarılabilir."

"Bir de şarkının "halkın çoğu aç, azı toksa" kısmında "azı tok" derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi."

Kız burada açık şekilde türbanlı olması kastedilerek ırkçılıkla benzer refleksle saldırıya uğramış.

Adam sadece uyarmakla kalsa hadi neyse de üstüne bu şekilde rencide etmeye devam etmesinin savunulacak tarafı yok.Zaten kız da o kısma kadar tepki göstermemiş.Büyük ihtimalle de söylendiğinde sakızı çıkarmıştır.Burada olay Tayyip'in kızı olması değil,birinin sırf türbanlı diye halkın aç olmasından sorumlu tutulması.

Tanita Tikaram dedi ki...

Ustteki yoruma istinaden, "Bir de şarkının "halkın çoğu aç, azı toksa" kısmında "azı tok" derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi."

13_ruzgar_13 der ki: "Kız burada açık şekilde türbanlı olması kastedilerek ırkçılıkla benzer refleksle saldırıya uğramış."

Benim yorumum, ben boyle bir sonuca ulasamadim.

1-Turbanli olmasi en yukaridaki cumlede nerde kastediliyor?
2-Irkcilik bu cumlenin neresinde gizli? Aclik ve tokluk birer irk midir?
3-Irkcilikla benzer refleksle saldiriya ugramak?

Elve dedi ki...

e be zeki kardeşim. nerenle okudun nerenle anladın şimdi sen? Ne alakası var türbanlı diye halkın açlıgından sorumlu olmasından? Tayyip'ın kızı olması halkın aç olması ile çok normal bir şekilde bağdaltırılabilir. Dolaylı yoldan yeldin direk yoldan bağdaşır hemde. Sırf türbanlı diye halkın aç olmasından sorumlu tutulması ne demek ya? Aklım almadıgı için bu açıklamayı yazdıklarımda biraz garip bir tekrar şeklinde oldu galiba. Vallahi senin ufak zekan yüzünden benimkide anlık bir zafiyet gösterdi.

Adsız dedi ki...

@Tanita Akram

Öncelikle AKP'li değilim.İslami kesimden de haz etmem;ancak onlara yapılan ayrımcılığa ve baskıya karşıyım.

"Bir de şarkının "halkın çoğu aç, azı toksa" kısmında "azı tok" derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi."

Direkt olarak türbanlı olduğu için anlamı çıkmasa da "azı tok" kısmında bir salon dolusu seyircinin arasından türbanlı bir bayanın seçilmesi tesadüf olmasa gerek.Aksi bile olsa bir tiyatrocunun hiçbir şartta bir izleyiciye bu şekilde sataşarak onu rencide etmeye hakkı yoktur.Söylenene göre onun Tayyib'in kızı olduğunu bilmiyormuş.Bu doğruysa "İslami kesim mazlumdan çalarak zenginleşiyor." algısıyla tam da "azı tok" kısmında onu işaret etmiş.Belki de türban yüzünden değildir de kıyafeti fazla şıktır bilemiyorum;ama her iki şekilde de bunu yapmaya hakkı yok.Karşımızdakini başbakanın kızı veya türban takan bir dinci olarak değerlendirmek yerine genç bir insan olarak değerlendirirsek iyi olur.Sakız gibi oyuncuyu rahatsız edebilecek mevzular için ise daha önce bir örneğini görmüştüm.Ses yapan bir kadın oyunculardan birinin isteği üzerine,oyun arasında bir görevli tarafından sessizce uyarılmıştı.O adamın yaptığı gibi herkesin içinde rencide ederek değil.Aynısı yapılabilirdi.(Sakız türbana bağlı değil.O oyuncu bunu herkese yapıyormuş.)

Bir olumsuz özelliği tüm bir ırka yamamak veya ülkedeki bir sorundan ırkın tamamını sorumlu tutmak ırkçılıktır.Bununla islami kesime biraz da haklı olarak yamanan "Haksız yere zenginleşiyorlar." genellemesi arasında benzetme yaptım.İkisininde özü aynıdır pek bir fark yok.Orada kim olduğunu bilmediği bir türbanlı bayanı (belki de haksız yere değil de çalışarak zenginleşti bunu bilmiyor.)"halkın çoğu aç, azı toksa" derken işaret ederek rencide etmekle bir yahudi için ırkçı gönderme yapmak aynı hastalıklı düşüncenin ürünü.
Yanlız yazının genelindeki olayın abartılması ve madur edebiyatı yapılması kısmına katılıyorum.

ozdmroz dedi ki...

Zaten hep öyle derler ya;

"Tİyatrocu zaten sarhoştu, ağzından gelen içki kokusu 5 mt öteden hissediliyordu."

"Daha önce bu gibi davranışlarda bulunmuştu,Yönetmen tarafından sık sık uyarılıyordu."

"Sabıkısı vardı hatta tacizciydi."

bu gibi kulplar takılarak haklı çıkarılmaya çalışılır.

Sahne sanatçının en kutsal yeridir. yukarıda Anoz'un yorumunu iyi okuyun.

Küçük hanım haklı deniliyor ya, böyle insanlarla aynı havayı soluyorum ya, kendime kızıyorum yeminle.

koala dedi ki...

@ Elve; bana ne türbanından, zerre umrumda değil. beni halkın açlık skalası ilgilendirir. ister mini etek giysin, ister türban taksın, açlıkla ilintisi var mı? işin bu tarafıyla ilgiliyim.
benim ufak zekâmın gördüğü şey budur.

koala dedi ki...

@ 13_rüzgar_13; son yorumu onaylamadım, haberin olsun. istersen o yazdığın yerine başka bir şey yazıp, öyle yolla

Adsız dedi ki...

@Ozmdroz

Farklı fikirler olur tahammül etmeyi öğren.Genel olarak Koala'yla aynı fikirde olurum.Nadiren farklı fikirde olduğum zamanlar da oluyor onda da aynı havayı soluma edebiyatı ve hakaretle karşılaşıyorum.AKP'yi faşizmle suçlayan bir kesim olarak farklı düşüncelere daha saygılı olmalıyız.Saygılı olamıyorsak da AKP'yi faşist olmakla suçlamaya hakkımız yok.Mesela ben bu blog da Atatürk'ü eleştirmenin yasaklanması gerektiğiyle ilgili yorumlar okumuştum.Zihniyet aynı zihniyet.

Adsız dedi ki...

@Koala

Neyse boşver.

Adsız dedi ki...

Noktasından virgülüne çok güzel yazmışsınız

işte nice olanakların içinde de olunsa niteliksiz sunulan koşullar anlayışı-izanı böyle daraltabiliyor

ve siz bence bu yazınız ile hızlandırılmış bir hayat görüşü sunmuşsunuz, kimsenin yerine konuşmak haddim değilse de teşekkürler

umarım sümeyye kızımız da (yaş itibariyle)aynı anlayışla hayata bakan/ yorumlayan diğer tüm kardeşlerimiz de bu yazıyı geniş çerçevede ama yüreklice okur- algılarlar. Sağ olasın

Cemal

Elve dedi ki...

abi sen yanlış anlamışsın ya bende rüzgar bilmem kaça yazmıştım onları. uzun zamandır yorum bırakırım bloguna anlaman lazımdı sana söylemedigimi.

Adsız dedi ki...

@Koala

Karışmak haddime değil kusura bakma da şu yorumları yayınlarken hakaret kısmında biraz daha özenli olsan.O.çocuğunun biri yorumunda bana açıkça hakaret ediyor ki saygısız tavrı aynen devam ediyor.Sadece fikrini belirtse veya bir şeye karşı çıksa her türlü üsluba razıyım ancak ben bu tür hakaretlere cevap yetiştirmek zorunda değilim.Burada fikrimizi özgürce ifade edeceksek bu tür şeylere izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorum.Yine de sen bilirsin.

koala dedi ki...

@ 13_rüzgar_13; benim için sorun değil siz davalık konusu olursunuz, inan onu düşünerek yayımlamadım.

@ Elve; sığırlığıma ver, kusura bakma

Adsız dedi ki...

Mesela ben bu blog da Atatürk'ü eleştirmenin yasaklanması gerektiğiyle ilgili yorumlar okumuştum.Zihniyet aynı zihniyet.

Lafı yine nereye getirdi,şuraya bak!
Senin derdin ne söyle de bilelim.

Elve dedi ki...

estağfurullah abi rica ederim karışıklık olmuş.

Adsız dedi ki...

@Adsız

İlle de eleştirilsin veya eleştirmek istiyorum demiyorum.Eleştiren eleştirsin öven övsün.Ülkemizde Atatürk'ü sevmiyorum demek bile hapse girme sebebi.Özgür ülkelerde bu tip kişiyi koruyan yasalar olmaz.
Dediğim bu hemen paranoyaklaşma.

Yanlız iyice sıkıldım bu blogdaki ortamdan.Biri Atatürk kısmına takar,gider bazıları kürt sorununda beğenmediği birşey söyleyene faşist vs. diye saydırır,hasta mısınız nesiniz lan?Tek doğru sizinki sanki,tahammül etmeyi öğrenin biraz.