30 Mart 2010 tarihinde Vatan Gazetesi'nde Gökmen Özdemir imzalı bir haber yayımlandı. 5 Galatasaraylı futbolcu, Rijkaard'ın oynattığı futbola eleştiri yöneltiyor ve şunları söylüyor: "İleride baskı yapmamızı istemedi. Biz kendi kendimize arada baskı başlattık. Zaten ileri ucumuz baskı yapacak bir yapıda değil. Baskı yapmadan Ali Sami Yen’de maç kazanılır mı? O zaman nasıl iç saha avantajını kullanacağız? Hoca hâlâ Türkiye’yi anlayamadı. Bu ligin ne kadar zor ve mücadeleye dayalı olduğunu çözemedi... Bizim tanıdığımız, bize anlatılan Rijkaard bu olamaz. Takım içi adaleti de sağlayamıyor. Elano ve Giovani’ye yer açmak için denemediği taktik kalmadı. Galiba Dünya Kupası için Elano ve Giovani’nin forma garantisi var.
Rijkaard bu takımın 4-3-3 oynayamayacağını anlamadıysa artık çok geç. Biz kendimizi biliyoruz, takımı görüyoruz. Böyle oynayamayız. Ali Sami Yen’de de çift forvetle oynamalıyız. Deplasmanda da! G.Saray tek forvetle maça çıkmaz. Orta sahanın göbeğinde bir türlü istikrar sağlayamadık. F.Bahçe maçında Elano dökülürken, Balta’yı sola, Caner’i onun önüne koymayı bile düşünmedi Rijkaard. Bize gerçekten yazık oluyor. Çok rahat şampiyon olacağımız ligde sırf hocanın inadı ve yanlış yabancı tercihleri sebebiyle avantaj kaybettik."
Şimdi Hırvatistan'dan 3 yiyen günümüz Türkiye'sine dönüyoruz. Milliyet gazetesinden Nevzat Dindar'ın imzalı haberde Arda Turan şunları söylüyor: "Hiddink’in tercihleri bu sonucu hazırladı. Özellikle forvet bölgesinde büyük sıkıntı yaşadık. Hocamız, Burak’ı ilerde tek başına oynattı, böylece gol bölgesinde etkisiz kaldık. Allah aşkına, kendi sahamızda oynuyoruz. Ama ilerde bir tek Burak. Hücum bölgesinde en az 3 oyuncunun olması gerekirdi. Ne yazık ki, Hırvatlar’ı gözümüzde çok büyüttük. Rakimizin Dünya sıralamasındaki yerine göre hocamız çekingenlik gösterdi.
Hiddink’in, oynatmak istediği kontrollü futbol Türk oyuncusunun yapısına ters. Kenarda sizi yöneten hocanız eğer futbolcusuna güvenmiyorsa, zaten maça 1-0 geride başlarsınız. Öyle de olmadı mı? Oysa 2008’de Avrupa şampiyonu olduğumuzda Türk oyuncusunun karakteristik yapısına uygun şekilde her maçı son dakikaya kadar kovaladık. Bugün (önceki gece) ikinci dakikada maç bizim için bitti"
Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olurmuş. Hoş, testiyi zaten Eminönü'nde 3 tanesi 1 TL'ye satılan boktan yapıştırıcıyla, biraraya getirdiğimizi görmemek aptallıktı ya, yine de iki kelime edelim.
Türkiye'de işler şu yukarıda görülen örnekteki gibi yürüyor. İşler iyi gittiğinde vezirsin ama rüzgâr tersine döndü mü rezilin önde gidenisin. Haa bunu söylerken, Hiddink'i savunmuyorum. Zaten gelişi baştan hataydı. 9 aya yakın bir ülkenin ulusal takımı teknik direktör bekledi, ha bugün ha yarın gelecek diye. Hiddink İngiliz basınına, emekliliğini açıklamışken, bizim süper zeki yöneticilerimiz, "Hadi ulan, bizden de sana emekli ikramiyesi" diyerek, kendisine görev verdi.
Hiddink'ten ya da başka isimlerden bağımsız, "Biz neden bu haldeyiz?" sorusunu sorduğumuzda, karşımızda basınından taraftarına, federasyonundan futbolcusuna kadar pek çok parametre çıkıyor.
'Bu ülke topraklarında futbol oynayan adamların hiçbiri profesyonel değil'in altını bir çizmek lazım. Transfer dönemlerinde atacakları imza günü dışında, profesyonel kelimesinin içini dolduracak tek bir davranışları bile olmaz. Teknik direktörünün arkasından iş çeviren, onu göndermek için basını kullanan, taraftara oynayan, senede milyonlarca dolar kazanıp sürekli 'vefa, vefa' diye ortalarda dolanıyorsanız, Türkiye'de futbolcusunuz demektir.
Şu yukarıdaki iki olay örtüştüğü için Arda'nın adını anıyorum, yoksa kendisi benim için Galatasaray'ın eski bir futbolcusundan ibaret, tıpkı Caner Erkin, Lukunku ya da Adrian Knupp gibi. Herif Rijkaard gibi, Hiddink gibi iki futbol adamına nasıl futbol oynanması gerektiği dersini (!) veriyor. Bu dersi verirken de, çalıntı replikler kullanıyor, "Avrupa şampiyonu olduğumuzda Türk oyuncusunun karakteristik yapısına uygun şekilde her maçı son dakikaya kadar kovaladık" diye. Rijkaard AC Milan efsanesinin bir parçasıyken, ona, Hiddink'e akıl veren, taktik söyleyen herif Bayrampaşa semt pazarına portakal olarak düşmemiş bile ama ikisinden de iyi biliyor.
Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmazmış, bu salakta da aynı şey. Bunların kılavuzu "Türk futbolcusu duygusal futbol oynar" diyen herif. Bu 'duygusal futbol' da dünya futboluna bizim kıyağımız olsun. Söz ettiği şey, her şartta futbolcunun sırtının sıvazlanması, "hadi aslanlarım" diye gaza getirilmeleri, elinde sopa bulunan, despot ama aslında Kadir Savun yüreğine sahip, babacan teknik direktör modeli.
"Peki birader, sen hani profesyoneldin?" diye sorası geliyor insanın ama o olguyu imzayı attıkları yerde bırakıveriyorlar.
Diyor ki, "Avrupa şampiyonu olduğumuzda Türk oyuncusunun karakteristik yapısına uygun şekilde her maçı son dakikaya kadar kovaladık." Ah benim salaktan bozma, aptaldan rol çalan, embesile öykünen Türk futbolcu modelim, Cech elinden o topu kaçırmasaydı, sen neyi kovalayacaktın acaba?
Dönelim spor basınına. Her gelen teknik direktöre efsane yaftası yapıştıran, gönderileceği anladığında kıçına teneke bağlamaktan geri durmayan, masa başında ahkâm kesen ama bir boktan haberi olmayan insan topluluğuna yani.
Bu ülkede kendisine köşe yazarlığı verilen adam, "Ben Modric'in adını 2008'den beri duymadım" diyor. Şimdi bu moronumsu canlı, futbol yazarlığı yapıyor ama Modric'in adını duymuyor. Kıvamı tam tutmamış bu arkadaş milli takım düzeyinde maç izlemediğini belli ediyor. Onu geçtim Şampiyonlar Ligi izlemiyor. Bunu da geçtim, dünya basınını takip etmiyor. "Adını duymadığım" dediği Modric'in, İngiltere'deki kulüplerin yarısının peşinde olduğunu, bilmeyen bu şahıs ve benzerlerinin futbolla ilintili tek bildiği şey Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor. İzlediği maçlarda, bu takımlar kimlerle oynuyorsa, birkaç kelam da onlar hakkında edebilir belki.
Arkadaş, bu senin işin mi? İşinle ilgili hiçbir bok bilmeyeceksin, dersine çalışmayacaksın, sonra ahkâm keseceksin. Lan bir ilerleyin artık, teknoloji çağındayız. Singapur Ligi'ndeki Gombak United-Tanjong Pagar maçını bile izleyebilecek dönemdeyiz ama sen Modric'in adını duymuyorsun. Adama götüyle bile gülmezler lan!
Senede 1.5 milyon dolar kazanan, 'Türkiye'nin en iyi ve en objektif yorumcusu' herif, yorumlayacağı maçta Hırvatistan hakkında bilgi sahibi değil. Sağ bekine 'forvet' der, gol atan oyuncu için "Bu hangi takımda oynuyor?" der, "Normal oynasak yeneriz" diye, tam da Arda ve onun gibileri için sözümona gaz verir.
Oğlum, siz niye bu işi yapıyorsunuz lan! O kadar para kazanıp, bir bok bilmeyeceksin, sonra sağa-sola laf atacaksın. İnsan aynaya bakamaz, hak etmediği parayı kazanınca, nasıl rahat uyuyorsunuz, anlaşılır gibi değil.
Gelelim futbolun yönetenlerine. Ben 'yöneten' diyorum da, pozisyon itibariyle öyleler. Yoksa bildiğin yönetiliyorlar. Yayıncı kuruluşu, siyasal erki, UEFA'sı, kulüp başkanları filan bunları parmağında çeviriyor, götlerine gazyağı sokup, alev çıkartırıyorlar bunlara.
Futbolu nasıl yönettiklerini yazdan beri görüyoruz. Her aldıkları karar skandal. Kimseye sormadan kupa statüsünü değiştiriyorlar, herkesin rızasını almadan ligin şekli değiştiriliyor, birilerinin götünü kurtarmak için, UEFA kapılarında pazarlık yapıyorlar.
Türkiye'de futbol, kitlelerin uyuşturulması için müthiş bir araç. Eskiden haftada bir bilemedin iki gün konuşulan futbol, her gün oynanan maçlar nedeniyle süreklilik kazandı. İşin ilginci, insanları uyuttukları spor, yerlerde sürünüyor. Futbolcusu teknik direktörüne akıl veriyor, gazetecisi konu hakkında bilgi sahibi değil, taraftarı skora göre destek veriyor v.s. v.s.
Ülke futbolunun büyük bir çöküş içinde olduğunu, pastanın dilimleri için yürütülen kayıkçı kavgasını görmemek aptallıkla eşdeğer.
Şimdi yerliydi, yabancıydı, Avcı'ydı, Sağlam'dı diye bir süre oyalanırız. İsim bulunur, bugün teknik direktörünü eleştirenler, gelecek isim gidene kadar susar, işler kötüye gittiğinde onu da "Zaten tecrübesi yoktu" eleştirir, ülkede 2014 hayalleri kurulur, ona da gidilmezse bir kurban bulunur, yolumuza devam ederiz.
Galatasaray için söylemiştim, aynısını Milli Takım için de dile getireyim; önce yeniçerileri temizlesinler, sonra futboldan para kazanan ama konudan bihaber asalakları yok etsinler, taraftar diye vandal, futbolcu diye andaval tipleri spatulayla kazısınlar. Sonra göreve Gombak United teknik direktörü Jeffrey Lee bile gelse, bugünkü durumdan daha kötü olunmaz.
Bu işleyiş devam ettiği sürece göreve Alex Ferguson, Jose Mourinho ya da Pep gelse, onların da ağzına sıçarız, emin olun.
2 yorum:
Bu "profesyonel", "çok bilmiş", "futbol uleması" Arda beye sormak lazım: Kart sınırında olduğunu bile bile neden bilerek ve isteyerek sarı kart gördün ve 2. maç için cezalı duruma düştün? Korktun mu, cesaretin mi yok, yoksa inancın mı yok? Ha Arda beyim?
Bir de bu Ardacığıma sormak isterim, madem sen Rijkaard'a, Hiddink'e akıl verebilecek pozisyondasın, desene hadi "Hep aynı isimler var milli takımda ve bu oyuncuların çoğu dökülüyor. Türkiye'de birçok kaliteli, aslan gibi genç oyuncular var, onları çağıralım." diye. Yemiyor mu yoksa o kadar profesyonel değil misin?
Peki "hocam ayda yılda bir Türkiye'ye gelmekle olmaz, adam gibi Türkiye'de otur, Türk futbolunu takip et" diyebiliyor musun? Oğuz'a da laf edebiliyor musun? Ha bir şey daha, Galatasaray'dayken helikopter alamamıştın, milli takımdan sömürdüğün paralarla alabiliyor musun?
Bi dakka ya. 2008'de Avrupa sampiyonu mu olduk biz? Ben yari finalde elendik diye biliyorum. Kacirdim heralde orayi ben.
Ya da Arda Ispanya'da oynaya oynaya kendini Ispanyol milli takiminda falan gormeye basladi?
Yorum Gönder