6 Ağustos 2009

Futbol izlemek istiyoruz!

Turkcell Süper (sadece adı Süper) Lig, 8 Ağustos Cuma akşamı İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile Beşiktaş arasındaki karşılaşmayla başlayacak.

Televizyonlarda, gazetelerde hemen herkes bu yıl ligin kavgalı-gürültülü bir biçimde geçeceği konusunda sanki hemfikir gibi. Tabii bu fikirlerin, Aziz Yıldırım'ın "3 yılda 3 şampiyonluk vaadi" sonrası gelmesi de ilginç...

Daha Süper Kupa finalinde (haklı ya da haksız) hakem tartışmalarının başlaması, ligin her zamanki kavga-gürültü ikilisine açık olduğunu gösteriyor.

Oysa ki, her sezon öncesinde kulüp başkanlarının ve yöneticilerinin dillendirdiği, iyi niyet mesajları gazete ve televizyonların spor haberlerinin baş köşesinde yer alır.

Futbolu şiddetten uzak, kışkırtmalardan arınmış bir biçimde oynayabilme ve yönetebilme olgunluğuna erişmemiz için önümüzde çok zaman var. Ancak, bu şiddet ve kışkırtmaların futbol üstündeki egemenliği de, aslında çok basit bir oyun olan futbolun rantından beslenen ve kümelenen çevrelerin ekmeğine yağ sürüyor.

"FUTBOLDA BÖYLE ŞEYLER OLUR"

Öyle bir tablo var ki karşımızda, sanki gerilim futbolun olmazsa olmazı, şiddet olmadan futbol olmazmış gibi bir algı ile karşı karşıyayız. Bu çirkinlikleri örtbas etmek içinse, "Futbolun içinde bu tip şeyler olur" kılıfı kullanılıyor. Bu yüzden de, lig başlamadan verilen tüm bu demeçler ve açıklamalar havada kalan sözlerden ibaret.

İlk haftalarda "Hakemler de insan, hata yapar" anlayışı, sonraki haftalarda yerini "Herkes ayağını denk alsın" biçimindeki tehdit kokan cümlelere yerini bırakıyor. Yani buradan çıkardığımız sonuç şu; hakemlerin hata yapma marjı belli bir haftaya kadar.

Futbolun rantından en fazla yararlanan medyada ise durum hemen hemen aynı. Sürekli tansiyonu yükselten manşetler, yangını çıkartacak fitili ateşleme konumundalar. Tansiyonun en tepe noktaya vurduğu anda ise, bir anda sayfalar "çiçekler-kelebekler-böcekler" ya da "Bu işleri buraya yöneticiler getiriyor" teraneleri ile dolup taşıyor.

KRİZ KULÜPLERİ TEĞET GEÇMEDİ

Bu sezon da hemen hemen aynı şeyleri yaşayacağız muhtemelen. Hatta dozu biraz daha yüksek olabilir. Çünkü kulüpler bu yıl, Türkiye ekonomisinin yüzde 13.8 gerilediği yani başka bir deyişle Cumhuriyet tarihinin en büyük gerilemesinin yaşandığı bir yılda transfere hatrı sayılır rakamlar ödedi. (Aslında bu rakamların da bir biçimde araştırılması gerekiyor, renk farkı gözetmeksizin.) Yatırdığınız para oranında beklentileri de yükseltiyorsunuz tabii ki. O yüzden de, şiddet-gerilim ikilisi lige hakim olmasını beklemek çok mantıksız bir görüş değil.

MAKYAVELİZM UZAK DUR BİZDEN!

Bunun yanında, birkaç seneden bu yana kalitesi düşen (ne hikmetse heyecanı artıyor türünden bir görüş hakim) 'Süper' Lig'de Makyavelizm'den olanca hızla kaçınmamız gerek.

Çünkü ciddi anlamda sadece futbol izlemek isteyen bir kitle söz konusu. Evet, hepimiz tuttuğumuz takımların kazanmasını, şampiyonluğa ulaşmasını daha fazla istiyoruz ama öte yandan da doğru düzgün, hırgür'den uzak bir futbol da izlemek istiyoruz.

Murat Kosova'nın o meşhur Arsenal-Middlesborough maçı sırasında "İşte Premier Lig bu" sözünün "İşte Süper Lig bu" şeklinde dillendirilmesi gerekiyor. Yoksa yapay heyecanlar, şişirme derbi gerilimleri ile ne bu ülke sınırlarında oynanan futboldan zevk alacağız, ne de ülke futbolu bir adım ileriye gider. Artık futbol zamanı ve gereksiz konuşanların susma zamanı geldi.

Bu sezon, gereksiz konuşan teknik direktörler, kendini yerden yere atan futbolcular, her hakem hatasında bağıran-çağıran yöneticiler, 'hep haklı biziz' diyen taraftarlar, tansiyonu yükselten demeçler, kavgayı körükleyip sonra aradan çekilen medya, emek hırsızlığı yapan hakem, bir sezonda birkaç takım çalıştıran teknik direktör, bilgisiz cahil yorumcular, şike söylentileri, sıkıcı maçlar, Makyavelist futbol anlayışı İ-S-T-E-M-İ-Y-O-R-U-Z.

Hiç yorum yok: