
Yıldız Teknik Üniversitesi'nde türban karşıtı afişlerin indirilmesi nedeniyle geçen yaşanan gerginlikle ilgili rektörlük tarafından açılan soruşturma kapsamında, 26 öğrencinin soruşturma bitene kadar kampüse girmeleri yasaklandı.
YÖK Başkanı'nın, üniversitelerin özgürleştiği müjdesini vermesinin üstünden daha bir ay bile geçmemişken hem de.
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü 4. sınıf Öğrencisi Berna Yılmaz ve Trakya Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Makine Bölümü 2. Snıf Öğrencisi Ferhat Tüzer, ise 6 aydır cezaevinde tutuluyor.
Ne için?
Tayyip konuşma yaptığı sırada
"Parasız eğitim istiyoruz, alacağız!" yazılı pankart açtıkları için. Haklarında 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Ama üniversiteler özgür hale getirildi. Hem de kim tarafından? YÖK.
Üniversitelerde her türden protesto ve eylem hakkına okuldan atma, uzaklaştırma, kınama gibi cezalar verenlerin üniversitelerin özgürleştirilmesini türbana indirgemesi aslında şaşılacak bir durum değil.
Evet, senelerdir, kişisel olarak bu insanların türbanla okula girmesinin önünün açılmasını istiyorum. Yani bir gencin kafasındaki bez parçasından ötürü okula alınmaması gerçekten de anlaşılabilir bir durum değil.
Amaaa parasız eğitim hakkını savunmak için pankart asanları, protesto eyleminde bulunanları cezaevlerine tıkmak, haklarında en şiddetli cezaları vermeyi de, tam ta
"Üniversiteleri özgürleştirdik" masalı dönemine denk gelmesi özgürlüğün sınırlarının neye ve kime göre değiştiğini açıklamıyor.
Bugün Paris'te onbinlerce üniversite öğrencisi, Fransız hükümetinin emeklilik yaşını 60’dan 62’ye çıkartan yasa tasarısına karşı çıkmak için grevde olan işçilere destek veriyor. Bunun Türkiye'de olduğunu düşünüyorum da, kimbilir kaç üniversite öğrencisi okuldan atılır, kaç tanesi uzaklaştırılırdı.
Şu türban denen beladan bir türlü kurtulamıyoruz. Belki okuyanlar kızabilir ama benim açımdan tam bir bela. Çünkü bu ülkede çok daha can yakıcı, çok daha sıcak gündem maddeleri varken, ısıtıp ısıtıp önümüze getirilmesi ve bizim de bu ısıtılarak, önümüze getirilen hadiseye kanarak, konuşmamız can sıkıyor.
YÖK denen 12 Eylül artığı kurum hâlâ yerli yerinde dururken, üniversitelerin özgürlüğünden söz edebilmek mümkün değil. Öncelikle bunu beynimizin bir kenarına yerleştirmemiz gerekir.
Cuma namazları çıkışlarında YÖK'e edilen beddualar hafızalardadır sanırım. Gayet iyi anımsıyorum, her cuma namazı çıkışında Beyazıt Camii'nden çıkanların YÖK karşıtı protesto eylemlerinde bulunduklarını.
Şimdi YÖK birdenbire özgürlükçü bir kurum haline mi geldi?
Bu yüzden bu ülkenin sağ kanat savunucuları sahtekârdır, konjonktüre göre eylem, söylem geliştirirler.
Ben 1990 yılında da YÖK karşıtıydım, bugün de halen YÖK'ün yıkılması gerekliliğini savunuyorum.
Ne oldu Filistin davası? Ne oldu Filistin eylemleri? Kim şu gün itibariyle Filistin'deki ablukanın yıkılması için sokaklara çıkıyor? Mavi Marmara baskını sonrası birkaç hafta
"Ya Allah bismillah" cayırtısı. Hepsi o kadar işte.
Bu ülkede İsrail Büyükelçisi Elrom'u kaçıran gençler darağaçlarında asıldı. Ve bu ülkede o asılan gençlerin fikirlerini benimseyen insanlar, Filistin'de yapılan insanlık dışı uygulamaları hâlâ protesto ediyor.
Sizce aradaki fark ne? Samimiyet. Aradaki en büyük fark samimiyet. İlerleyen zamanlarda bugünün
'asileri' Müslümanların, İsrail'e götünü döneceğinden emin olun.
Ve emin olun dün, bugün ve yarın da bu ülkede bir avuç onurlu insan, İsrail'in Filistin'e uyguladığı protestoların karşısında duracak.
Şu son iki örneği pekiştirmek için sadece şu örneği vereceğim. Aylardır HSYK toplantılarına katılmayan ve HSYK'yı hukuksuz ilan eden Adalet Bakanı, bugün yeni HSYK üyelerinin hepsinin altına gıcır gıcır sıfır otomobiller çekti.
Hah işte gayet iyi anladınız siz, ne demek istediğimi.